3 Haziran 2008 Salı

Son yıllarda yaygınlaşan çift yönlü ayna kullanımı hakkında bir uyarıdır.

Kaldığınız otelin odasında Veya girdiğiniz soyunma kabininde bulunan ayna acaba sıradan ve normal Bir ayna mı yoksa diger taraftan birinin sizi izlediği çift yönlü bir Ayna mı? Bunu anlamanın basit ve pratik bir yolu var; Parmağınızı tırnağınız ayna yüzeyine gelecek Şekilde aynaya dokundurun. Eğer tırnağınız ile tırnağınızın aynadaki Yansıması arasında bir boşluk VARSA Sorun Yok demektir,
bu normal bir Ayna...

Eğer tırnağınız ile tırnağınızın aynadaki Yansıması arasında bir boşluk YOKSA, yani tırnağınız ve aynadaki Görüntüsü doğrudan birbirine temas ediyorsa ;
DİKKAT IZLENIYORSUNUZ !!! Kendinizi ve sevdiklerinizi bir gün iğrenç bir İnternet sayfasında Çıplak görmek istemiyorsanız, lütfen bu maili sevdiklerinizle Paylaşın... Aman dikkat..............

KISA KISA

Bir gün bir doktora, “gerginlik ve tedirginlikten” şikâyetçi olan bir hasta gelmiş. Yapması gereken çok işinin bulunduğunu; fakat kendisinin rahatsız, işlerin ise beklemeye tahammülü olmadığını ek olarakda bu işleri yapabilecek başka kimse olmadığını söylemiş. Doktor,
— Sana bir reçete vereceğim. Bu reçeteyi aynen tatbik etmen gerekiyor! diyerek, yazıp eline vermiş.
Adam reçeteyi eline alıp baktığında, hayretler içinde kalmış. Reçetede, “ Her gün en az iki saat işi bırakıp yürüyüş yapacaksın ve her haftanın yarım gününü bir mezarlıkta geçireceksin” yazıyormuş. Hasta adam;
— Yürüyüşü anladık ama; neden mezarlık? diye sormuş. Doktor,
— Oraya gidip mezar taşlarına bakmanı istiyorum. Mezarlıklar, kendilerini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur. Sen de onlar gibi ölüp mezarlığa gömülünce, kendinden başkasının yapmasına imkân olmadığını zannettiğin işlerin, başkaları tarafından da yapılmaya devam ettiğini göreceksin, demiş.

GENÇLER

GENÇLERE



Rahman ve Rahim olan Allah (Celle celaluhu)'ın adıyla.



Hamd Allah (Celle celaluhu)'a,
salat ve selam, Efendimiz Hz.Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e
O'nun ailesine, arkadaşlarına ve O'nu dost edinenlere olsun.



Ey Gençler;



Bir fikir ancak kendisine olan inanç güçlü olduğu,
yolunda samimiyetle çalışıldığı,
bolca gayret sarfedildiği,
uğrunda hiç bir fedakarlıktan kaçınılmadığı zaman başarıya ulaşır.
Bu başarının dört temel ilkesi vardır.Bunlar:
İman-samimiyet-gayret-çalışma dır.
Bunların dördü de GENÇ lere ait özelliklerdir.



İmanın esası, canlı bir kalp; samimiyetin esası,temiz bir ruh; gayretin esası kuvvetli bir şuur; çalışmanın esası ise genç bir gayrettir.



Bu dördü birden yalnızca GENÇ lerde bulunur. Bu nedenle yeni ve eski tüm ümmetlerin kalkınmasının temel direği gençlerdir. Her kalkınmanın SIRRI onlardadır.Her görüşün taşıyıp-yücelticileri onlardır.



'-Onlar Rablerine inanan gençlerdir. Biz onların hidayetlerini artırdık.'



(KEHF Suresi:13 Ayet)

YEDİKLERİMİZE LÜTFEN DİKKAT !

MSG adında bir yiyecek katkı maddesi var.
MONO SODYUM GLUTAMAT
Yiyeceklere katıldığında, o yiyeceğin tadının beyin tarafından güzel olarak
algılanmasınsağlıyor.
Tatlı, tuzlu, acı fark etmiyor.ıHangi yiyeceğe katılırsa lezzetliymiş gibi geliyor. O yüzden gıda
üreticilerinin bir çoğu MSG’yi karlı olduğu için kullanıyorlar.
MSG ZARARLI MI ?
Buna okuduktan sonra siz karar verin.
Bu madde Nörotoksin.
Sinir hücrelerine zarar veriyor. Merkezi sinir sistemi tahribatı ve buna
bağlı olarak ALZHEİMER, PARKİNSON, HUNTİNGTON hastalıkları, SARA (Epilepsi)
Retinal dejenerasyon (Göz retina tabakası hasarı)
Yağ birikimi, doyma mekanizmasında bozukluk, obezite.
Büyüme hormonu baskılanması.
Pankreas hasarı, insülinde artış, ve buna bağlı diyabet.
Böbrek ve karaciğerde ciddi hasarlar.
Bu madde hamilelerde plasenta bariyerini geçebiliyor, anne karnındaki bebek
de aynı tahribatlara maruz kalıyor.
Özellikle çocuklarımızın hatta büyüklerin de çok severek yediği CİPS’lerde
çok kullanılmakta.
Hazır köfte harçları, Et suyu tabletleri, Hazır çorbalar, Dondurmalar,
renkli yoğurtlar ve benzeri bir çok üründe var.
Şimdi diyeceksiniz ki,
Madem bunca zararı var, neden kullanıyorlar?.
Küreselleşen dünyada, ticaret de küreselleşti. Küresel ticaret devleri
insaf, merhamet gibi duygularla asla çalışmaz. Onların amacı çok kar etmek,
çok daha büyümektir.
Bu mamuller, al benisi olan renklerde ve janjanlı ambalajlarda sunulur.
Televizyon, gazete ve duvar reklamlarında onlara sıkça rastlarsınız. Sadece
maddesel tadıyla değil, görsel yollar ile de beyinlerimize kazınır adeta.
Basit bir hesap yaparsak, ucuz zannedilen bu ürünleri çok pahalıya
tükettiğimizi görürüz. Mesela Cips.
Semt pazarlarında 3 kg. patatesi 1 ytl.ye alabilirsiniz. Oysa ki 50 gram
CİPS 1 liradır. Yani 1 kg. Cipsi, 20 ytl.den tükettiğimizin farkında bile
değiliz. Olumsuz etkileri de cabası. Ya bu mamulleri
üretenler !……..
Kendi ürettiklerini asla yemezler, içmezler. Onların gıdaları organik ve
doğaldır.
Son zamanlarda organik tarım yapan çok güçlü özel şirketler türedi, burada
itina ile yetiştirilen ürünleri semt pazarlarında göreniniz var mı?
Ben henüz rastlamadım.
Gelelim genel sağlık boyutuna;
Son 25 yıla dikkatle göz atacak olursak, çocuk yaşta diyaliz cihazına bağlı
yaşamaya mahkum edilenler, çok küçük yaşta şeker hastalığı ile tanışan
çocuklar, obez çocuklar, asabi çocuklar, 9-10 yaşında buluğ çağına
girenler, çeşitli nedenlerle engelli doğanlar ve bu sayının ülke nüfusunun
YÜZDE 12’sine çıkması ve benzerleri.
Ve sizlerinde aklınıza gelebilen yeni hastalıklar.
Hastalıkları üretenler, ilaçlarını da ihmal etmediler. Bu da madalyonun
diğer karlı yüzüdür.
Karbondioksitli meşrubatlardan, sakıncalı hazır gıdalara varana kadar bir
çok yerde çeşitli uyarılar yazıldı, çizildi. Durumun ciddiyetini
anlayabilenimiz var mı?
Bu sorunun cevabı, tüketim miktarıdır.
Şimdiki eğitim sistemimiz endüstri, tarım, genel kültür alanında yetersiz
kaldığından, yeni nesiller tehlikenin farkında değildirler.
Emperyalist devletler, egemen olmak istedikleri toplumun eğitimli olmasını
istemezler. Onlar için önemli olan kendi halkları ve elde edeceği yeni
sömürü kaynaklarıdır.
Her yıl eskiyen, yaşam kaynakları azalan, küresel ısınma ile kuraklık
tehlikesi yaklaşan bir dünyada,
Küresel güç olan emperyalist devletlerin acımasızlığının arttığı bir
dünyada,
Dengelerin ve haritaların değiştirilmek istendiği bir dünyada
yaşadığımızı asla unutmamalıyız.
Dünyanın en güzel coğrafyasında yaşadığımızı da asla unutmamalıyız.
Gelin bu güzelim yurdumuza hep beraber sahip çıkalım.
YARIN ÇOK GEÇ OLMADAN !.....
MAİL`DEN alıntıdır.

HAYAT TIKANIP KALDIĞINDA

Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde,

Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,

Dağlara dönmeli yüzünü insan.

Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak;

Yeni insanlarla 'tanışmalı, yeni keşifler yapacak....

Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, Gerçekleştirmeyi denemeli!

Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir,

Kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı.

Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,

Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa,
Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri;

Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip

Servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini;

Gördüğünü hissedebilmeli!

Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,

Değerli olabilmeli hayat!

İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için!

Başkasının yerine koyabilmeli kendini;

Ağlayan birine 'gül', inleyen birine 'sus' dememeli!

Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!

Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı; Sevgisiz, soysuz kalarak!

Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine...

Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını...

Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda; Öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!

Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği;

Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli! Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu Olmayı beklememeli!

Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı; Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı!

Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için, hiç Çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin; ağlamayı bilmiyorsan, Neşesizdir kahkahaların;

Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...

Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten herkesi unutmamalı!

Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için...

Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil,
Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!

Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...
Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı bahanelerle tekrarlamaması için!

Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak! Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!

Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;
Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin;

Zaman bulabilsin; Bir teşekkür, bir elveda için...

Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer; Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;

Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan!

Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...

Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı...!


Bana gelen bir mail herkesle paylaşmak istedim:)

SÖZLER

...Bir ülkede,kısa boylu insanlar uzun gölgeler veriyorlarsa,orada güneş batıyor demektir.

...Bir adamın mevkiinin büyüklüğü,onun ufak bir hizmedini büyük görmene,mevkiinin
küçüklüğüde onun büyük hizmetini küçük görmene asla sebebiyet vermemelidir.

...Uğradığın dertlerden mahlükata şikayeti kes.Merhametliyi merhametsize şikayet etmiş
olursun.

...Fıstık misali kendinde bir iç var zanneden kimse,soğan gibi hep kabuk çıkar.

...Benlik ve iddianın girdiği yerde mevki ve rütbenin putperestliği başlar,orada asla
rahmet tezahür etmez.zira benlik ve iddia,ruhani hayatın kanseridir....
selam ve dua ile
Osman Nuri Topbaş hocamızın Vakıf inkaf hizmet kitabından......Mail` den alıntıdır.