21 Ağustos 2008 Perşembe

Kelam-ı kibar [büyüklerin sözleri]-4

-Namazlarınızı geciktirmeden kılın. Çocuklarınıza yemeden içmeden önce namazlarını vaktinde kılmalarını öğretin, emredin. Doğru kılınan namaz, her kötülüğün ilacıdır.

-Dünyada saadet, ahirette Cennet iki şeyle olur. Biri Allahın bir sevgili dostuna kavuşmak ve onun tarafından kabul edilmek. İkincisi ise dosdoğru kılınan namaz. Bir büyüğü tanıyan zaten namaz kılar. Hem tanımak hem namaz kılmamak olmaz. Böyle tanımak, tanımak değildir. Namazsız ahiret olmaz. Namazsız Allaha kavuşulmaz. Namazsız hayat olmaz, namaz her şeyin başıdır. Çünkü, buyruluyor ki, bir kulun yüce Allaha en yakın olduğu zaman namazdır.

-Namazlar vaktinde kılınmaz, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına itaat edilmez ise Allah dört musibet verir:

1-Rızıklar daralır.

2-Hastalıklar artar.

3-Emniyet olmaz.

4-Merhamet kalkar.

Eğer Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riayet eder, namazlarımızı vaktinde kılarsak bunların tersi olur. Herkes birbirini sever. Birbirimizi sevmememiz nefsimizi sevmememize bağlıdır. Nefsini seven, arkadaşını, büyükleri ve Allahü teâlâyı sevemez. Çünkü bir kalpte zıt iki sevgi bir arada bulunmaz.

-Dünyada en mühim, en önemli şey; Ehli sünnet itikadını öğrenmek ve Ehli Sünnet itikadında olmak ve Ehli Sünnet itikadını tatbik etmek. Bundan daha mühimi de Ehli Sünnet itikadını yaymaktır. Bu nimet kimde var ise, afiyet olsun, müjdeler olsun.

-Allahü teâlâ bir kulunu severse onu fakih (yani dinde âlim) yapar, daha da çok severse onu fıkhı yayıcı yapar. Bu hizmetlerde (yani Allahü teâlânın ihsanıyla Onun dinini, Onun kullarına doğru olarak, bozmadan ulaştırırken) ben demek bid'attir. Bida't ehli cehennem köpeklerindendir, bid'at ehline büyüklerin feyz ve ihsanları gelmez. Bid'atlerin başı ben demektir. Bu ben demek ise Allahü teâlâdan, büyüklerden gelen feyz ve bereketi keser.

-Nefsini aradan çekiniz. Kimseyi tenkit etmeyiniz kendinizi beğenmeyiniz
kendinizden iğreniniz, kendinden tiksinmeyen kurtulamaz. Yapmadığınızı söylemeyiniz. Bir gün öleceğiz ve yaptıklarımızın hesabını vereceğiz.

-Evliyayı kiramın himmeti, yayından çıkan oku, namludan çıkan mermiyi geri
çevirir. Evliyaya muhabbet edene, sevene de böyle kuvvetli himmet gelir.

-Evliyânın vefâtından sonra feyzi, bereketi daha artar. Kınından sıyrılmış kılıç gibidir. Tasarrufu daha tesirli olur.

-Kim, Allahü teâlânın sevdiği bir kulu incitirse, yedi kat gökten düşmüş gibi olur.

-Cenab-ı Hakkın bize verdiği bu nimet çok büyük. Bizi insan olarak yarattı, hayvan değil. Müslüman olarak yarattı, gayrimüslim değil. Ehli Sünnet olarak yarattı, bidat ehli sapık değil. Evliyaları sevdirdi. Bu büyükleri tanımayı nasip etti. Bunlar çok büyük nimetler. Bunları verdi daha ne vermedi ki?

-Dünya, "zıll-i zâildir". Dünya bir görüntüden ibarettir. Aynadaki görüntü gibi. Bu görüntü ahıretin görüntüsüdür. Ahirette ne var, Cennet, Cehennem. Dünyadaki, ibadetler, dine uygun yaşayışlar Cennetin dünyadaki görüntüsüdür. Masiyetler, isyanlar, kötülükler, kötü yerler, karanlık sıkıntılı izbe yerler de Cehennemin görüntüsüdür. Cennetlikler, Cennetlik işleri yaparlar. Cehennemlikler, Cehennemliklerin işlerini yaparlar.

-Nisan yağmuru ne kadar bol da olsa, eğer kaplar ters çevrilmiş ise, tencerenin kapağı kapalı ise kırk sene de rahmet yağsa bir damla bile kaba girmez.

-İnsanların dünyada işlediği suçlardan dolayı Allahü teâlâ iki şekilde cezalandırır, ya cezayı ahirete bırakır, kâfirlerin ki böyle. Ya da dünyada sıkıntı verir. Ahirete bir şey kalmaz. Bunun için sıkıntı Müslüman için bir nimettir. Bunun ahiretteki karşılığı bilinse insanlar sıkıntı gelsin diye dua ederler.

-Gıybet kanser gibidir, girdiği yer iflah olmaz. Gıybet edene sus diyene 100 şehid sevabı verilecek.

-Bir kimsenin cebinde parası varsa, dünyada istediğini alır mı? Alır. Ev alır, elbise alır, her şeyi alır. İhlas da para gibidir. Bir kimsede ihlas varsa onun her şeyi var demektir, onunla her şeye kavuşur, hem dünyada hem ahirette.

-İnsanlar zor zamanlarda, zor ile karşılaştıklarında mudara (insanları idare etme) yapamazlar. Böyle zamanlarda herkes içindekini ve gerçek yüzünü dışa vurur. Yani, bencil bencilliğini, fedakâr fedakârlığını, hain hainliğini gösterir. Bu zor zamanlar bir imtihandır. Ve dünyada hiçbir imtihanda, girenlerin hepsi kazanmamıştır. Bazıları imtihandan başarılı çıkar,
bazıları ise imtihanda kalır.

-İbadetler insanın vazifesidir. Güzel ahlak ise meziyetidir.

-Tevekkülü azalanın imanı zayıflamış demektir. Tevekkülünü kaybedenin ise imanı kalmamış demektir. Tevekkül, her türlü sebebe (o işin, dinen, ilmen ve örfen sebeplerine) yapışarak gayret göstermek, sonucu Allahü teâlâdan beklemek ve sonucun mutlaka hayırlı olduğuna inanmaktır (yani neticeye ihlasla teslim olmaktır).

-Bir müslümana ye'se (ümitsizliğe) kapılmak yakışmaz. Çünkü, herkesin yardımcısı, hamisi olduğu gibi, müslümanın hamisi de cenab-ı Allahtır.

- Mal ve mülke olma mağrûr, deme var mı ben gibi! Bir muhâlif yel eser, savurur harman gibi.

- Her ne varsa güzel, Allah sevgisinden başka, Hepsi câna zehirdir, şeker dahi olsa!

- Her kabdan, içinde olan, dışarı sızar!

- Hüküm neticeye göre verilir.

- Şer bir sel gibi çabuk yayılır.

- Herkesten duâ almaya bakın. İnsan duâ alarak Allaha yakın olur.

- Şehit ölmek için duâ etmelidir.

- Edep, kendini kusurlu bilmektir.

- Çok ibâdet yapsan da tevbe et!

- Her gününü “son gün”ün bil!

- İyilik edersen, hep iyilik görürsün.

- Müminin yüzüne bakmak ibâdettir.

- Güler yüzlü olmak, imân alâmetidir.

- Ahirette her işinden suâl edilecektir.

- Tevazu göstereni Hak teâlâ yükseltir

- Hizmet; vermekle olur, almakla değil.

- Her sıkıntıya sebep, günah işlemektir.

- Benim dediğim doğru demek, kibirdir.

- Müslümanın gönlü kırık olmalıdır.

- Sen kulları seversen Allah da seni sever.

- İmânsız ölmekten korkmayan imânsız ölür.

- Ahirette faydası olamayan şey dünyalıktır.

- Mümine sert bakmak da kul hakkına girer.

- İki zinet insanı süsler: Tevazu, haya ve edep.

- Mal sahibi olmak âhiret niyetiyle olursa iyidir.

- İhsana kavuşma sebebi anne baba duâsıdır.

- Bir anne çocuğunu namaza kaldırmıyorsa, onu eliyle Cehenneme atıyor demektir.

- Allahın bir kulunu sevmediğinin alâmeti, onun faydasız işlerle uğraşmasıdır.

- Namaz vakti geçerken, kılmadığı için üzülmeyenin imânı gider.

- İnsanlara teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükredemez.

- Mümin elinden ve dilinden kimseye zarar gelmeyendir.

- Gıybet, su-izan ve kalb kırmak da kul hakkıdır.

- En büyük günah, günahı bilmemektir. Ondan büyük günah, günahı ibadet olarak yapmaktır.

- Ehli sünnet alimlerinin kitaplarını okumak günah işlemeye mani olur. Aklı fikri, kalbi iyi şeylerle meşgul ettiğinden günah işleyecek ortam olmaz.

- Teberri etmedikçe tevelli olmaz. Yani insan önce buğz-ı fillah eder sonra Cenab-ı Hakkın sevgisi kalbe yerleşir. Yani, önce ne kadar Allahın düşmanlarına düşman olursa, o kadar cenab-ı Hakkın sevgisi kalbe girer.

- Başarılı olmak ve ahirette de bu başarısının faydasını görmek isteyen iki şey yapsın; Sabretsin, İhlaslı olsun.

- Peygamberlerden başka herkesin nefsi vardır ve günah işler. Allahü teâlâ sevdiği kullarının günahlarının cezasını ahirete bırakmamak için dünyada üç sıkıntı verir. Çünkü günah suçtur. Karşılığı cezadır. 1-Hastalık verir. Sabrederse affeder. Sebeplere yapışmak ve geleni Allahdan bilmek lazımdır. Ve ne maksatla geldiğini bilerek şükretmektir. 2-Günahların affının ikinci yolu maddi sıkıntıdır, borçlu olmaktır. Borçlarını ödemek için çekilen sıkıntılardır. Bu da günahların affına sebeptir. 3- İnsanların yalan, dedikodu ve iftiralarıyla haksız olarak iftiraya uğramaktır.

- Kur’an-ı kerimi severek, ağlayarak okumalıdır. Cenab-ı Hak bizleri, bizim gibi günahkârları, kendine muhatap kılıyor. Bizimle konuşuyor. Bu ne büyük bir rütbedir.

- Dünya iş yeridir. Ahiret ücret yeridir.

- Zikir, fikir insanlara hizmet etme durum ve imkanı yok ise yapılır. İnsanlar hizmet beklerken zikir ve fikirle uğraşılmaz.

- Dünyaya ne kadar değer vermezsen dünya hakkında her söylediğin o kadar değerli olur.

- Bir halifesine bir mübarek zat vazife vermiş.Yola uğurlarken ''Gittiğin yerde Allahlık ve Peygamberlik davasında bulunma' 'buyurmuş. Talebesi estagfirullah deyince, ''Her dediğim olsun dersen Allahlık davasıdır. Sadece Allahın her dediği olur. Bana uymayan kötüdür, bozuktur dersen bu da peygamberlik davasıdır'' buyurmuş.

-''Hastalıkta şifa vardır.'' Ayaklarınız rahatsızlansa bile. Bu vücuda rahatsızlık veren her şey insanın acizliğini anlamasına, Cenabı Hakka dönmesine sebep olur. Bu sebeple kalb için şifadır.

- Başarının sırrı, günahlardan sakınarak sabretmek, insanlara güler yüz göstererek iyilik etmek. Yani tatlı dil ve güzel siyaset, herkesi memnun etmektir.

-Kıtmir bir köpekti. Eshab-ı kehfin köpeği idi. İstisna olarak Cennete gitti. Siz kim olduğunuza değil, kimlerle olduğunuza bakın.

- Dini yaymakta sabırlı ol; cömert ol; yumuşak ol; affedici ol. Dine hizmet etmekte üç esas var: İtaat, ihlas, sevgi. Eshab-ı kiramın başarısının sebebi, birbirlerini sevmeleridir.

- Kendinize, Allah rızası için, insan ancak bu kadar iyi olabilir, dedirtin. Herkese yumuşak söyleyin, yumuşaklıkla muamele edin, az konuşun, incitmeyin. Merhametli ve affedici olun.

- Düşmanınıza iyilik edin, hediye verin. Rahat edersiniz. Kırıldığınız müslümana iyilik edin, sevmediğinize ihsan, sıkıldığınız insana güler yüz gösterin. Dinimizde buna fütüvvet denir.

- Fütüvvet [mertlik], seni sevmeyene ihsanda bulunmak ve sevmediğin ile de tatlı konuşmaktır. Herkesin utanacak şeylerini örtün ve kötülükleri affedin.

- Doğru olun, doğru konuşun, arkadaşlarınızın hatalarına tahammül edin, herkese iyilik edin, komşuya eziyet etmeyip ondan gelecek sıkıntıya katlanın. Buna mürüvvet denir. Mürüvvet, insanlık, iyilik yapmak arzusudur

- İki şeyi unutma: Allahın seni her yerde gördüğünü ve ölümü hiç unutma. İki şeyi de unut: Yaptığın iyilikleri ve sana yapılan kötülükleri unut. İyinin de kötü huyu bulunabilir. Bunun kötü huyunu değil, iyi huylarını örnek almalıdır! Çünkü Peygamber efendimiz (Bir müminin iyiliğini unutup, kötülüğünü hatırlayanı Allah sevmez) buyuruyor.

- Dünyada Cehenneme götürücü tuzaklar var. Bu tuzaklara yakalanmamalıdır. Kur'an-ı kerimde, bu tuzaklar şöyle bildiriliyor: (Dünya hayatı, lab, lehv, zinet, tefahur ve malı, parayı, evladı çoğaltmaktır) [Hadid 20] [Lab oyun, lehv eğlence, zinet süslenmek, tefahur öğünmek demektir.] Bunların bir tanesine yakalananın gönlü ölür.

- Yardıma, hizmete giden, kendi aklına, konuşmasına, gücüne, gayretine güvenirse, Allahü teâlâ onun işini kendine bırakır, rezil olur, zelil olur. Rıza-i ilahi için çıkıp, benim elimde bir şey yok diyerek, bütün gayretiyle yola çıkarsa, netice ne olursa olsun, hayırlıdır. Allahı unutarak yapılan hizmet, hezimet olur.

- Kalbi en fazla nurlandıran şey; kızdığınız kimseye duâ etmektir.

- En mutlu insan, [Allahın, Resulünün ve ülulemrin sözüne] peki diyendir.

- İnsanı hayvandan ayıran edeptir.

- Omuzunuzda iki müfettiş var, devamlı teftiş halindedir. Şu hâlde, az konuşun, ağzınızdan çıkan sözün size hayır ve şer yazıldığını unutmayın.

- Ağızdan çıkan söz muallakta kalmaz, ya sağ tarafa yazılır ya da sol tarafa.

- Bir söz söylerken, hem kendinizin, hem karşınızdakinin ahiretini düşünerek konuşun.

- İhlassız amel, mühürsüz para gibidir.

- Ağız haram yemez, dil de yalan söylemezse, edilen duâ kabul olur. Haram yiyenin 40 gün duâsı kabul olmaz. Tıbben de kan değişimi 40 günde tamamlanır. Ne çekiyorsak dilimizden çekiyoruz.

- Güzel ahlâk, kimseye yük olmamak, fakat herkesin yükünü çekmektir.

- Kendini beğenmeyip haramlardan sakınanın kabına, rahmet dolmaya başlar, ihlası artar, istifade etmeye başlar. İşte bu istifadenin hasıl olup olmadığı, kimseye yük olmayıp, herkesin yükünü çekmeye başlaması ile anlaşılır.

- Herkeste şef olmak arzusu vardır. Bu insanın tabiatında vardır. Bu hâl yalnız yüzü ahirete dönük olanlarda olmaz.

- Çocuklarınıza namazın önemini anlatın ve mutlaka namaz kıldırın. Namaz kılmasına mani her şeyin, felaketine sebep olacağını bilmeli ve bildirmelisiniz. Çocuğun istikbalini garantiye almak, iyi bir müslüman olması ile mümkündür. Diploma ile istikbal garantiye alınmış olmaz. Hatta felaketine sebep olabilir. İyi bir müslüman olduktan sonra diploma işe yarar.

- Midenin tok olması feyze manidir. Büyükler, çok yemek yemeyin diyor.

- Ana-babaya hizmet, Allahü teâlânın emrine, ilim öğrenmeye mani oluyorsa, sevab değil, günah olur.

- İnsanın ilmi arttıkça, Allaha sevgisi arttıkça, nefsinden soğumaya, nefret etmeye başlar. Bu hâle kavuşmak, Allahın lutuf ve ihsanıdır. O kulunu sevdiğinin alametidir.

- İstifade hasıl olması için, verenin olgun, alanın uygun olması gerekir. Uygun olmak haram işlememek, kalb kırmamak, kendini beğenmemek ve gadaplanmamakla hasıl olur.

- Hasta olan, ilaç kutularını raflara dizse, ilaçları kullanmadığı müddetçe ne faydası olur? Ehli sünnet alimlerinin kitaplarını rafa dizip okumayan veya okuduğu hâlde amel etmeyen nasıl adam olur ki?

- Dine hizmet etmek isteyenin, siyaset ilmini yani insanların halini, zamanın ve ülkenin şartlarını bilmesi gerekir. Yahut bunları bilen basiret sahibi bir kimse ile istişare etmelidir. Dine hizmet edecek kimsede şu üç vasfın bulunması gerekir. Bunlardan biri noksan olursa, hizmette başarı azalır. Hiç biri olmazsa fıtne çıkar. Bu üç vasıf: Tatlı dil, güleryüz, cömertlik ve ihlas.

- Güleryüzlü olmayanın, insanların itimadını, sevgisini kazanması zordur. Cömert olmayan, vermekten hoşlanmayan, insanların sevgisini kazanamaz. İhlaslı olmayanın, yani sırf Allah rızasını gözetmeyenin, yaptığı hizmetlerde insanlardan takdir veya maddi bir karşılık bekleyenin ihlası zedelenir. Allahü teâlâ da ihlassız kimseyi muvaffak kılmaz.

- Bir kişi, bir arkadaşın yanına, herhangi bir iş için, rahat gidemiyorsa, çekinerek gidiyorsa, son nefesinden korkulur.

- Nefse tabi olmak, kötü arkadaşlarla düşüp kalkmak sıkıntı verir. Çok engeller var. En büyük engel, akla, nefse tabi olmaktır.

- Yanlış vasıtaya binen istediği yere değil, vasıtanın gittiği yere gider. Mesela Parise giden uçağa binen, Kâbeye varamaz. Ehli sünnet vel cemaat, kurtuluş ve saadetin tek vasıtasıdır.

- Muteber olan sondur. Son nefeste "Allah!" diyeceği yerde, "Aman kurtar beni doktor!" diyen tehlikededir. Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz. Hep abdestli duran, son nefeste Allah diyerek ölür.

- Asıl marifet, çok para kazanmak değil, çok sevab kazanmaktır.

- Resulullah efendimiz; (Beni Rabbim terbiye etti) buyuruyor. O hiçbir mümine sert bakmamıştır. Herhangi bir şey istendiği zaman, yok dememiş, varsa vermiş, yoksa susmuştur.

- Ölüme hazırlanırsa, huyu güzel olur. En büyük müjde, mümine ölümü hatırlatmaktır. Müminin ölümü, büyük saadettir.

- Ölümü hatırlamak, ömrü uzatır, çok yaşama arzusu ömrü kısaltır. Böyle biri, üç şeye hasret gider. Topladığına doymaz, umduğuna kavuşamaz. Ahiret yolculuğu için yeterli hazırlık yapamaz.

- Hiç bir zaman, hiç bir şekilde, halinizden şikayetçi olmayın. Her zaman şükredici olun. Beterin beteri vardır.

- Mıknatıs demiri nasıl kendine çekiyorsa, haramlar Cehenneme, ibâdetler Cennete çeker.

- Mertlik demek, herkes ile iyi geçinmektir.

- Dertlerinizi kullara değil, Allahü teâlâya arz edin. Dert ve belânın tamamının kendi kusur ve kabahatlerimizden dolayı olduğunu unutmayalım.

- Yumuşak ve mülayim olan kazanır.

- İtikadı düzeltmeden önce ibâdet etmenin faydası olmaz. Doğru itikad, ehli sünnet itikadıdır. Doğru itikad (1) rakamı gibidir. Diğer şeyler yanına konan sıfır rakamı gibidir. (1) varsa, yanına bir sıfır konunca (10) olur, iki sıfır konunca (100) olur. Yani yanına ne kadar sıfır koyarsan değeri artar. (1)’i çekersen hepsi (0) olur. Doğru itikad da bunun gibidir. İtikad doğru olunca diğer şeyleri arttırmak, insanın gayretine, ihlasına, ilmine bağlıdır. İstediği kadar arttırır. Ancak, doğru itikadı, yani ehli sünnet itikadı yoksa diğer yaptıklarının faydası olmaz, hesaba katılmaz. Yukarıdaki örnekteki (1)’i çekmek gibi olur, kalanların değeri sıfırdır.

- Büyüklerin isimleri yazılı olan levhalara bakılınca o zatlar hatırlanırlar, hatırlanınca ruhları biiznillah hazır olur, hazır olunca feyz gelir.

- Akıl ahireti, göz dünyayı görür.

- Helal parayla beslenen kimseye ibâdetler kolay gelir.

- İsyanı [günahı] çok olanın, nisyanı [unutkanlığı] çok olur.

- Herkese iyilik yapamayız; fakat, hiç kimseye kötülük yapmaya hakkımız yoktur.

- Müslüman demek, (hasreti çekilen insan) demektir. Bir kimsenin hasreti çekilmiyorsa, son nefeste imanı tehlikededir.

- Söz, etkisiz ise, ya dinleyenin kalbi kararmıştır veya söyleyen, söylediğini yaşamıyordur.

- Tasavvuf, zamanı en iyi kullanmaktır. Sabır, susmaktır.

- İhlas ile ibâdet etmeyen, Belam-ı Baura gibi mürted olarak ölür.

- Allahın veya insanların sana nasıl davranmasını istiyorsan, sen de insanlara öyle davran.

- Mümin kardeşinizin duâsını almaya çalışın. Kurtuluşun onun duâsında olabileceğini unutmayın.

- Cüzzamlının yanında 7 sene kalana, cüzzamın geçmeme ihtimali vardır. Fakat bir binada bulunan kötü bir insan, başka bir odada da olsa, ondaki kötü huyların geçmeme ihtimali yoktur. Kötülük çabuk yayılır, çünkü nefsimiz kötülüğe meyyaldir. Bir sepet üzümdeki çürük bir tane, bütün sepeti çürütür. Fakat sağlam üzümler o çürüğü kurtaramazlar.

- Başarının sırrı, güler yüz, tatlı dil ve güzel siyasettir. Güzel siyaset, herkesin memnun olması demektir. Sevgi yakınlık ister, kaçan mahrum kalır, gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Kendisini seveni, başkası sevmez.

- Allahü teâlâ sevdiğine iki nimet verir. Ona sevdiği bir zatı tanıtır ve bir de hayırlı iş nasip eder. Daha çok severse çeşitli belâ verir.

- Küfrü, kâfirleri sevmemek ve ibâdetlerin kolay gelmesi iman alametidir.

- Emr-i maruf yapan, sevimli ve cömert olur, hiçbir menfaat beklemez.

- Halkın kıymet verdiğine kıymet veren, kıymetsiz, Hakkın kıymet verdiğine kıymet veren azizdir. Hakkın aziz ettiğini, kimse zelil edemez.

- İnsan genç iken şehvetin, yaşlanınca şöhretin esiri olur.

- Nereye bağlısın diyene İmam-ı a'zama demeli veya bağlı olduğu mezhebi söylemelidir! Hiçbir yere bağlı değilim dememelidir.

- Aklını bırak kurtul, tâbi ol saadet bul.

- Alçak gönüllü olan kurtulur, kibirli olan yanar.

- Kim kime, neye güvenirse, yardımı ondan beklesin.

- Kim neye benim demişse o şey ona düşman olmuştur.

- Cömert veren değil, verdiğine sevinendir.

- İnsanlar cehennem derdini bilselerdi, dünyada dert diye bir şey tanımazlardı.

- Kovandan çıkmayan arı bal yapmaz.

- Para iş görmek için yaratılmıştır, sevmek ve biriktirmek için değil.

- Kendini hak ile meşgul etmezsen, batıl seni işgal eder.

- Hukuku olanları, tanıdıklarını ziyaret etmemek kibir, fakirleri ziyaret, tevazu alametidir.

- Yanına başkasının oturmamasını istemek, hastalarla birlikte oturmamak, doğru sözü kabul etmeyip, münakaşa etmek, kusurunu bildirenlere teşekkür etmemek ve fakirin değil, zenginin davetine gitmek kibir alametidir. Kibirli olan, salih insan olamaz.

- Aklı olan, kendini ve Rabbini tanıyan, hiç kibredebilir mi? İnsan aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek mecburiyetindedir. Bunun için her an her yerde aczini göstermesi, tevazu üzere bulunması gerekir. Büyüklenerek ben demek Allahü teâlâ ve evliyadan feyz ve bereketi keser. Kusuru başkasında arayan, sevimsizleşir, etrafında insan kalmaz, dost edinemez. Herkesi haklı, kendisini haksız bulmadıkça, kendi kusur ve noksanlarını bırakıp, başkasının kusuru ile meşgul oldukça, manevî bakımdan zerre kadar ilerlemek mümkün değildir.

- Nefsini aradan çeken, herkesle iyi geçinir, huzurlu olur. Nefsini aradan çek, kimseyi tenkit etme, kendini beğenme, kendinden iğren. Kendinden tiksinmeyen kurtulamaz.

- Âmir öyle olmalı ki, maiyetindeki herkes (Âmir beni herkesten daha çok seviyor) diyebilmeli.