29 Eylül 2008 Pazartesi

Ramazan bayramınız mübarek olsun


sevdiklerinizle güzel bir bayram ola :)gerçek sevgileri samimiyeti bulun habersiz misafiri olabileceğiniz dostlarınız olsun herdaim sizi dinlemeye hazır .bulursanız bana da haber verin :)

27 Eylül 2008 Cumartesi

Hazır cevaplar

DAHA ZORUNU YAPIYOR!
Hz. Ali'ye:
- Allah, bu kadar insanı nasıl hesaba çeker? diye sorulduğunda, şöyle cevap vermiştir:
- Nasıl rızıklandırıyorsa öyle.
CİMRİ
Meşhur Cimri Paşa, atlarının arpa yemesi gerektiğini söyleyen seyislerine kızar ve her seferinde "Lâ havle" çekermiş.
Bir gün atları dermansızlıktan yığılıp kalınca, hiddetle sormuş.
- Atlarıma ne oldu?
Seyis, cevabı yapıştırmış:
- Ne olacak efendim, "Lâ havle" yiye yiye "Ve lâ kuvvete" oldular.

NE OLUYOR!
Mehmet Kırkıncı: "Hocam, ben namaz kılmakla Allah'a ne faydam oluyor?" diye soran birine şu cevabı vermiş:
- Senin namaz kılmamakla kendine ne faydan oluyor?

NASIL GEÇİRİR?
Necip Fazıl'a, "Allah, deveyi iğnenin deliğinden geçirebilir mi?" diye sormuşlar. "Evet geçirir" demiş. Bunun üzerine "deveyi mi küçültür, yoksa iğneyi mi büyültür?" demişler. Necip Fazıl, İlahi kudretin sonsuzluğunu ifade babında, şu cevabı vermiş:
- Ne deveyi küçültür, ne iğneyi büyültür. Gökteki yıldızları senin gözbebeğine sığdırdığı gibi, vızır vızır geçirir.

KÖŞE
Hazret-i Şems'i, konuşup nasihat etmesi için bir meclise davet etmişler. Hazret, meclise girer girmez, kapı eşiğine oturmuş. Kendisini baş köşeye davet edenlere de şu cevabı vermiş:
- Adam adamsa oturduğu her yer köşe olur ona! Adam adam değilse, köşe bile eşik olur ona!

İÇİMİZDEKİ HOROZ
Çocuk:
- Babacığım, demiş. Bana bir horoz alsan da, sabahları ötüp beni namaza kaldırsa.
Adam:
- Canım oğul, diye cevap vermiş. Senin içindeki horoz ötmedikten sonra, dışarıdaki horozun fayda vereceğini mi sanıyorsun?

YEMEĞE YENİLMEK
Sasani hükümdarlarından Ardşir Babegân, doktoruna, "Bir günde ne kadar yemek yemeli?" diye sordu. Doktoru:
- Üçyüz gram kadar yeter, dedi.
Babegân
- Bu kadarcık şey insana ne kuvvet verir ki? diye bunu az bulunca, doktor şu karşılığı verdi:
- Bu kadarı seni taşır. Bundan fazla olursa sen onu taşırsın.




AT NALI UĞUR GETİRİR Mİ?
Kadıköy Camiinde vaaz vermekte olan Osman Demirci Hoca'ya:
- Hocam, diye sormuşlar. At nalını evimizin kapısına asarsak uğur getirir mi?
- Demirci Hoca:
- Zannetmiyorum, diye cevap vermiş. O nallardan her atta dört tane var ama, bütün gün kamçı yiyip duruyorlar.
HAYATI SEYRETMEK
Yazar Kazancakis, bir ihtiyara "neye bakıyorsun?" diye sorduğunda, ihtiyar adam gözlerini akan sudan ayırmadan şu cevabı verir:
- Hayatıma oğlum, akıp giden hayatıma.

SELÂMDAKİ İNCELİK
Muzaffer Ozak Hoca'nın sahaflar çarşısındaki dükkanına giren bir genç:
- Selâmunaleyküm babalık... diye selâm verince, hazret selâmı alır:
- Aleykümselâm kurukalabalık...

ÖRTÜNMEK İÇİN GİYİNMEK!
İngiltere Kralı George ile görüştüğü sırada, Gandi'nin üzerinde her zamanki gibi beyaz örtüsü varmış.
Davetten çıkınca, bir gazeteci sormuş:
- Kıyafetiniz, bir kralla buluşmak için yeterli miydi?
Gandi, hiç aldırmadan cevap vermiş:
- Kral, ikimize de yetecek kadar giyimliydi.

HUZUR
Zeynel Âbidin Hazretleri abdest alırken sapsarı kesilirdi. Sebebini sorduklarında şu cevabı verdi.
- Kimin huzurunda durduğumu düşünürseniz, sebebini anlarsınız...

KABRİSTAN
Hz. Ali, mezarlığa neden sık gittiğini soranlara şu cevabı vermiş:
- İki sebebi var. Anlattıklarıma itiraz etmiyorlar ve arkamdan gıybetimi yapmıyorlar.

ÇINAR AĞACI MAYDANOZUN NESİ OLUR?
Selim Gündüzalp, sosyoloji hocaları olan rahmetli Seyid Ahmet Arvasi'ye:
- Hocam demiş, "insan maymunun gelişmiş şeklidir" diyorlar. Ne dersiniz?
Seyid Ahmed Arvasi şu cevabı vermiş:
- O mantığa göre, çınar ağacı da maydanozun gelişmiş şeklid




MEZARTAŞI YAZISI
Behlül Dânâ'ya biri sorar:
- Oğlum öldü. Mezar taşına ne yazdırayım?
Behlül Dânâ şu cevabı verir:
- Şunu yazdır: "Dün altında olan çimenler bugün üstünde yeşerdi. Ey yolcu anla ki, şu toprak günahtan gayri her şeyi örter."
ÖLÜLER ÇİÇEK KOKLAMAZ
Amerika'lı iş adamı, bir Çinli'yle alay ederek sormuş:
- Ölüleriniz, mezarlarına koyduğunuz pirinçleri ne zaman yiyecek?
Çinli, başını kaldırmadan cevap vermiş:
- Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı zaman.

HAYAT NE ZAMAN BAŞLAR?
- Hayat kırkından sonra başlar, diyen bir kişiye Said Turhan şu karşılığı vermiş:
- Eğer otuz beşinde ölmezsen!..

ÖLÜM NEDİR?
Talebelerinden biri, Konfüçyüs'e:
- "Ölüm nedir?" diye sorduğunda, Konfüçyüz'ün cevabı şu olmuş:
- Hayat hakkında ne biliyorsun ki, sana ölümden bahsedeyim.

HER KOYUN
Harun Reşit, kendisini sık sık ikaz eden Behlül Dânâ Hazretlerine:
- Sen kendi işine bak, dermiş. Her koyun kendi bacağından asılır.
Bir gün sarayı pis bir koku kaplamış. Sebebini araştırdıklarında, üst kattaki bir odada bacağından asılı bir koyun bulmuşlar. Bu işi yapanı da keşfetmişler tabi ki: Behlül.
Halife, kendisini sıkıştırdığında:
- Gördüğünüz gibi, her koyun kendi bacağından asılır efendim, demiş. Fakat etrafı kokuttuğu için, herkesi rahatsız eder.

ORUÇ NASIL ŞİŞMANLATIR?
Hekimoğlu İsmail'e, "Ramazan olmasına rağmen biraz kilo almışsınız?" dediklerinde:
- Maalesef öyle oldu, demiş. Çünkü iki kişilik yemek yiyor, bir kişilik oruç tutuyorum.

RİYAKÂRA CEVAP
Adamın biri, Hz. Ali'yi gıyabında yani ardından kötülediği halde yüzüne karşı övmeye başlayınca, ondan şu karşılığı almıştır:
- Söylediklerinden daha aşağı, fakat içinden geçirdiklerinden daha üstünüm



BAKIŞ FARKI!
Adamın biri, Muhammed Bin Vâsi'nin bacağındaki yarayı görüp, "Sana acıyorum" dediğinde, ondan şu cevabı almış:
- Ben, aynı yaranın gözümde çıkmadığına şükrediyorum.
SUSTURUCU TEDAVİ
Zamane gençlerinden biri, bir toplantıda Mehmed Âkif'i küçük düşürmeye çalışıp:
- "Affedersiniz, demiş. Siz baytar mısınız?"
Mehmed Âkif, hiç istifini bozmadan şu cevabı vermiş:
- Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?

MÜJDE
Harun Reşid'in vezirlerinden biri, Behlül Dânâ'ya latife yollu takılarak:
- "Müjde sana ey Behlül, Sultanımız seni, domuzlarla maymunlara çoban tayin etti" dediğinde, Behlül şu cevabı vermiş:
- Öyle ise kulaklarını aç da emirlerimi yerine getirmeye hazırlan.

ZOR AMA GÜZEL
Cüneyd-i Bağdâdî'ye: "Sabır nedir?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
- Yüzünü ekşitmeden, acıyı yudumlamaktır.

YETMEZ Mİ?
Asr-ı saadetteki muhteşem hadiselerden duygulanan bir genç:
- "Keşke Peygamberimiz'in (sav) devesi olsaydım" deyince, Ali Suad atılmış:
- Ümmeti olman yetmiyor mu?

PEYGAMBER HÂNESİ
Hz. Mevlânâ, evlerinde yiyecek olarak hiçbir şey kalmadığını söyleyen hanımına tekrar tekrar sormuş:
- Gerçekten hiçbir şey kalmadı mı?
- Evet, demiş eşi. Hiç yiyeceğimiz kalmadı.
O yoklukta tükenmez hazinelerin sahibini bulan Mevlânâ, ellerini kaldırıp:
- Allah'ım sana hamd-ü senâlar olsun, diye şükretmiş. Evim, Peygamber hanesine benzedi.

DERDİN DEVASIZI...
İbn-i Sinâ'ya:
- Dünyada devâsı olmayan bir dert var mıdır? diye sorduklarında:
- Derdin devâsızı, iyinin kötüye muhtaç olmasıdır, cevabını vermiş



BİLMEK İÇİN ÖĞRENMEK
Tarih biyografisi ve monografi sahalarında erişilmesi çok güç bilgisiyle, dünya çapında bir şahsiyet olan İbnülemin Mahmud Kemâl (İnal)'a sormuşlar:
- "Sizdeki bilginin çok azına sahib olmalarına rağmen sizden çok daha fazla tanınanlar var. Bunun sebebi nedir?"
Şöyle cevap vermiş:
- Ben bilmek için öğrendim, onlarsa bilinmek için!
HERKES YANINDAKİNİ VERİR!
Kendisine hakaret edilen Hz. İsa'ya (a.s.):
- "Niçin karşılık vermediniz?" diye sorduklarında:
- Herkes yanındakini verir, demiş. Onda olan, benim yanımda yoktu.

KAZA ETMEK
Yolculardan biri, otobüs şoförünün yanına gider ve namaz vakti geçmeden bir mola vermesini rica eder.
Şoför sinirlenerek:
- Kaza edin efendim, der. Ne olur yani?
Adam, sakin sakin cevap verir:
- Ben kaza etmeden, ya sen kaza edersen?

RUHLAR NEREYE GİDER?
İbn-i Abbas hazretlerine "Ruhlar cesetlerinden ayrılınca nereye giderler?" diye sorduklarında, o yüce insandan şu cevabı almışlar:
- Yağı biten kandillerin ışığı nereye gidiyorsa, oraya...

KADER
Kenân Rıfâi'ye sormuşlar:
- Madem ki neticede kaderin dediği oluyor. O halde niçin çalışıyoruz?
Şu cevabı vermiş:
- Çalışmak da kaderin icabı olduğu için!

İFTİHAR
Şeyh Şâmil, çarlık idaresi tarafından yakalanıp esir edildiğinde, Çar II. Aleksandır:
- Sizin gibi büyük bir insanı misafir etmekle iftihar ederim deyince, Şeyh Şâmil'in cevabı şu olmuş:
- Siz benim misafirim olsaydınız, ben daha çok iftihar ederdim.

İNSAN ve TANSİYON
- "İnsan, kâinata hakim bir varlıktır" diyen felsefe öğretmenine, öğrencilerden biri, şu cevabı vermiş:
- Tansiyonuna bile hakim olamayan insan, kâinata nasıl hakim olur



KORKUYA GEREK YOK
Bir Rus generali, Şeyh Şâmil'in iştahını abartarak "Beni yemenizden korkuyorum" deyince, Şeyh Şâmil:
- Boşuna korkmayın efendi, demiş. Bizim dinimizde domuz eti yemek haramdır.
TAKVA NE DEMEK?
Ebu Hureyre "takva"nın ne olduğunu soranlara:
- "Siz hiç dikenli yoldan geçtiniz mi?" dedi. Onlar da "Evet geçtik" dediler.
Bunun üzerine: "O halde oradan geçerken ne yaptınız?" diye sordu. Onlar:
- Dikenlerden sakındık, dediler.
- İşte takva da, günah ve hatalardan sakınmaktır, cevabını verdi.

İNSANIN MAHARETİ
Bir sohbet sırasında, Ârif Nihat Asya'ya:
-Eğilir, bükülür, katlanır ve istenilen şekle kolayca sokulur bir cam keşfedilmiş, derler.
Ârif Nihat Asya, şöyle cevap verir:
- Desenize, eninde sonunda camı da kendimize benzettik!

GÖNDERİLEN, GÖNDERENDEN HABERCİDİR
Dahi kumandan Halid Bin Velid Hazretlerinden, Efendimizi (s.a.v.) anlatmasını istemişler.
- Bu hususta son derece acizim demiş.
Israr etmişler.
- Gönderilen, gönderenin şanına lâyık olur, buyurmuş. Onu gönderen Allah (c.c.) olduğuna göre, gerisini anlayın artık.

GÜNLÜK
Bir Hristiyan, Ahmed Vefik Paşa'ya:
- Camilerinizde niçin günlük (bir çeşit koku) yakmıyor sunuz? diye sorduğunda, ondan şu cevabı almış:
- Bizimkiler abdestlidirler. Yellenmezler. Onun için günlük yakmıyoruz.

HAKLI TENKİT
Eflâtun, bir grup arkadaşı arasında oturan Sokrat'a:
- Geçen gün bir arkadaşını herkesin arasında azarladın, diye çıkışmış. O sözleri başbaşa kaldığın zaman söyleyemez miydin?
Sokrat, soruya soruyla karşılık vermiş:
- Beni böyle azarlamak için, başbaşa kalmamızı bekleyemez miydin?

OLMADIĞI YERİ GÖSTERİN
Materyalist öğretmen, öğrencisine:
- Söyle bakalım, demiş. Allah nerede? Eğer bilirsen portakal vereceğim.
Öğrencinin cevabı şu olmuş:
- Siz bana O'nun olmadığı yeri gösterin, ben size bahçe dolusu portakal vereyim



HANGİSİ İÇİN İYİ?
Zengin bir adam, İslâm büyüklerinden birine:
- "Bin altınım var, size versem ne dersiniz?" diye sorduğunda, şu cevabı almış:
- Verirseniz sizin için iyi olur. Vermezseniz de benim için.
HERŞEYE İYİ YÖNÜYLE BAKMAK
Hz. Lokman'a:
- "Edebi kimden öğrendin?" diye sormuşlar. Şu cevabı vermiş:
- Edepsizlerden.

EŞSİZ CÖMERTLİK
Hz. Ebû Bekir'in cömertlikte de bir eşi yoktu. Bir defasında cihad için yardım istendi... Bütün sahabiler koşuştular. Kimi malının yarısını, kimi dörtte birini getirmişti. Hz. Ebu Bekir'in getirdiği ise, malının tamamıydı.
Resulûllah (a.s.v.) kendisine sordu:
- Ailene ne bıraktın?
Hz. Ebubekir, cevap verdi.
- Allah ve Resûlü'nün muhabbetini!..

KANAAT
Bir talebe, hikmet sahibi bir zât ile sohbet ederken:
- Cennet'te küçük bir yerim olsa bana yeter deyince, o zât şu cevabı verdi:
- Âhiret için ettiğin kanaati, keşke dünya için de etseydin.

GÜZEL İNSANLAR
Sahabelerden biri, Hz. Ebûbekir'in yanına gelerek:
- Çok günahkarım, der. Benim için dua eder misiniz?
Hz. Ebûbekir:
- Yâ Rabbi, der. Bir günahkar, bir diğerinden dua istiyor. İkisini de affeyle.

BİLİNMEYEN LEVHALAR
İngiliz Büyükelçisi, eski Osmanlı evlerinin dış duvarlarına asılan "Yâ Hafîz" (Muhafaza eden Allah (c.c.) ) levhalarını görünce dayanamamış ve Keçecizade Fuad Paşa'ya bunların ne olduğunu sormuş.
Fuad Paşa, İngilizin anlayacağı dille cevap vermiş:
- O gördükleriniz, Osmanlı Sigorta Şirketinin levhalarıdır.

ÇOK YÜZLÜLER
Mehmed Âkif, iki yüzlü insanlara çok kızardı. Bir gün bir arkadaşına şöyle dedi:
- İki yüzlüleri artık sever hale geldim. Çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım.



UYKU KARDEŞLİĞİ
Mevlânâ Hazretleri, talebelerinden biriyle yürürken, yol kenarında birkaç köpeğin sarmaş dolaş uyuduklarını görürler.
Yanındaki talebesi:
- Güzel bir kardeşlik örneği, der. Keşke insanlar da bunlardan ibret alsa.
Mevlânâ, tebessüm ederek karşılık verir.
- Aralarında bir kemik atıver de, gör kardeşliklerini.
KALEMİN İŞİ ZOR
Ünlü gazeteci ve yazarlardan Velid Ebüzziya, İstiklâl Mahkemesi'nde yargılanıp beraat ettikten sonra, genç meslektaşlarına nasihat etmiş:
- Şu sıralarda sakın fincancı katırlarını ürkütmeyin...
Yusuf Ziya Ortaç, başını sallayarak:
- Bu söylediğin imkansız üstadım, demiş. Zira ortalıkta o kadar çok katır var ki!..

DÜNYANIN YÜZÜ
Hastalıktan ötürü gözleri kapanmış olan bir adam, halk şairi Seyrani'ye:
- Bende dünyayı görecek göz mü kaldı? diye şikayette bulununca, söz eri Seyrani:
- Hiç üzülme dostum demiş. Zaten dünyada da bakılacak surat kalmadı.

ATLIYA CEVAP
Efendimiz (s.a.v.) sahabelerine bir ikram sırasında hizmette bulunurken, uzaklardan gelen bir atlı yanlarına yaklaşarak,
- Bu kavmin efendisi kim? diye sordu O'nu arıyorum.
Efendimiz (s.a.v.) bu soruya, gurur olur endişesiyle "benim" diye cevap vermedi. Ve o anda sahabelerine hizmet etmekte olduğundan, asırlar boyunca yankılanan ve aynı zamanda atlı adama cevap niteliği taşıyan şu sözlerle mukabele etti:
- Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir.

SAĞLAM İŞ
Mehmed Âkif, Berlin'den döndüğünde sormuşlar:
- Berlin'de ne var ne yok üstad!
Şöyle cevap vermiş:
- Gördüğüm kadarıyla işleri dinimiz gibi sağlam; dinleri ise işlerimiz kadar çürük.

MUTLULUK
Tolstoy'a "nasıl mutlu oluyorsunuz?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
- Sahip olduğum şeylere sevinerek, sahip olmadıklarımı ise hiç düşünmeyerek.

İMTİHANSIZ GEÇMEK YOK
Öğretmen, öğrencilerin aklını karıştırmak için:
- Çocuklar demiş. Allah hepimizin cennete gitmesini istediği halde, neden bizi dünyaya göndermiş?
Çocuklardan biri, soruya karşılık vererek:
- Öğretmenim demiş. Şüphesiz ki siz bizim sınıf geçmemizi istiyorsunuz. O halde neden hepimize geçerli not vermeyip imtihan ediyor sunuz?



NE BAL VAR, NE DE PEKMEZ...
A. Geylanî Hazretlerinin üzerine hiç sinek konmazdı. Onun bu haline vakıf olanlardan biri sordu.
- Üzerinize sinek konduğunu hiç görmüyoruz? Sebebi nedir?
Şu cevabı verdi:
- Niçin konsun ki? Üzerimde ne dünyanın pekmezi var, ne de ahiretin balı...
ALIŞVERİŞE GELDİK...
İbn-i Muhayrız isimli din alimi, elbise almak için bir mağazaya girdiğinde, içerdekilerden birisi onu tanıdı ve dükkan sahibine:
- Bu zât, İbn-i Muhayrız'dır, dedi.
İbn-i Muhayrız kendisine özel bir muamele yapılmaması için hemen dışarı çıkarken:
- Biz paramızla birşeyler almaya geldik, dedi. Dinimizle değil.

İHLASLI OLMAK
Yahya bin Muaz'a:
- Kul ne vakit ihlaslı sayılır? diye sormuşlar. Cevaben şöyle buyurmuş:
- Kendisini öven insanla, tenkid eden insanı bir gördüğü vakit...

SİZ DE ORTAKSINIZ
Süfyan-ı Sevrî, evinin kapısı önünde bir dostuyla sohbet ederken, önlerinden son derece süslü giyinmiş bir adam geçti. Dostu bu adama hayranlıkla bakarken, Süfyan-ı Sevrî ona şöyle buyurdu:
- Eğer sizler gıpta ile bakmamış olsaydınız, bu adam böyle süslenip israfa girmezdi. Hayranlığınızı ifade eden tavrınızla bu adamın 'israf' günahına siz de ortak oluyorsunuz.

REHBER BÖCEK
Ebü'l-Haccac Aksurî'ye:
- Maneviyatta rehberin kim? diye sorduklarında:
- Bir böcek, dedi.
Alay ediyor sandılar. İzah etti:
- Dışarıda gezerken, fener direğine çıkmak isteyen küçük bir böcek gördüm. Kaygan olduğu için yarı yoldan düşüyor, fakat hiç yılmıyordu. Yüzlerce defa aynı hareketi tekrarladı. Onu o halde bırakıp mescide gittim. Çıktığımda bir de ne göreyim, direği tırmanmış, fenerin yanında duruyor. O hayvan engellerden yılmama ve sebat etme konusunda rehberim oldu.

BİR ÖKÜZ UĞRUNA
Oğlunun okuması için çiftliğindeki bütün inekleri satan bir köylü, onun birşey öğrenemediğini görünce:
- Ne bahtsız adammışım, diye söylenmiş. Bir öküz uğruna ne inekler feda ettim.

MALIN NEREDE?
Hasan el-Basrî, "Ben ölümden korkuyor ve onu sevmiyorum" diyen birine şu cevabı vermiştir:
- Malını geride bıraktığın için ölümü sevmiyorsun. Eğer malını ileriye (ahirete) gönderseydin, peşinden gitmek isteyecektin.

medineweb'den alıntıdır.

26 Eylül 2008 Cuma

EFENDİMİZ S.A.V

Peygamber efendimizin Ahlakını kısa ve öz olarak tasvir etmek için aşağıdaki yazı bir hutbe metninin bir bölümü olarak ADAB (Abdullah Hani) kitabından yararlanarak kaleme alınmıştı. Sizinle paylaşıyorum.

• Bütün hareketleri mutedil, ve ölçülü idi.
• Hızlı yürür akarak giderdi. Yavaş yürür gibi görünürlerdi.
• Luzumsuz söz söylemezdi.
• Güler yüzlü tatlı sözlü idi.
• Kimseye fena söz söylemez, kötü muamele yapmazdı.
• Yumuşak ve alçak gönüllü idi.
• Peygamberliğine mahsuz ciddiyet vekarını ashabıyla arasında duvar yapmamıştı
• Heybetli ve ağırbaşlı idi.
• Gülümsemsi tebessüm idi. O'nunla sohbet eden kimse O'na can-ı gönülden aşık olurdu.
• İnsanların yıkık kalbleri yapmaya, gönüllerini hoş etmeye düşkündü. Üzgünleri teselli etme fırsatını gözler, onları incitmez küçük büyük bütün ashabını arardı.
• Öfkeden bütün gücüyle sakınır, öfkeli iken bir harekette bulunmaktan sakınır, kendine hakim olurdu. Hakka itiraz edilmesinin haricinde öfkelenmezdi. Dünya ve dünyalık şeyler onu öfkelendirmezdi.
• Hiç bir kimse onunla beraber bulunmaktan şikayet etmemiştir.
• Resulullah'ın hüznü daimi, tefekkürü aralıksız idi.
• Rahatı yoktu.
• Zaruret olmaksızın konuşmazdı.
• İnsanları birbirine ısındırır, birbirinden soğutmazdı.
• YARADILIŞ OLARAK YUMUŞAK OLMAKLA BERABER, SALABETLİ İDİ, HEYBETLİ İDİ.
• Her bir toplumun şereflisine ikram eder. Onu onlara başkan yapardı.
• Hiç bir kimseden tebessümünü esirgememekle beraber insanlara karşı daima ihtiyatlı davranırdı.
• Güzel bir hareketi takviye eder. Çirkin bir hareketi kınar, ondan sakındırırdı.
• Resulullah (SAV) Allah'ı (CC) zikretmeden, ne oturur, ne de kalkardı.
• Bir meclise varınca neresi boş kalmışsa orada oturur, herkesin de öyle yapmasını emrederdi. Onunla oturanların hepside kendisinin Resulullah'ın yanında en kıymetli olduğunu zannederdi.
• Sert ve kaba değildi.
• Yüksek sesle konuşmazdı.
• Kötü söz söylemezdi.
• Hata aramazdı.
• Meclisi hilim, haya, sabır ve emanet meclisi idi.
• Üç şeyden kesinlikle kaçınırdı: Münakaşa, çok konuşmak, kendini ilgilendirmeyen şeylerle uğraşmak.
• Konuşmaya başladığı zaman meclistekileri bir hal tutar, sanki başlarında bir kuş varmış gibi hareketsiz kesilirlerdi.
• Her işi mutedil idi. Birbiriyle çelişki arz eden hareketleri yok idi.
• Peygamberliğine mahsus ciddiyet ve vakarını ashabıyla kendisi arasında duvar yapmamıştı.

Hz. Muhammed'in 40 öğretim usulü Hz. Muhammed, evrensel bir eğitim-öğretim sistemi getirmiş ve bütün kalpleri, bütün ruhları, bütün akılları, bütün nefisleri ideal ufka yükseltecek bir mesaj sunmuştur. Sadece O’nun getirdiği sistemdir ki hem ruhu, hem aklı hem de nefsi, yükselebilecek en son noktaya ulaştırmıştır.

Efendimizin
1. Efendimiz, söylediği hakikatleri bizzat yaşayarak hayatıyla göstermiştir.
2. Dinî yükümlülükleri tedrîcî (yavaş yavaş, basamak basamak) bir sistemle öğretmiştir.
3. Öğretmede orta yolda durmaya ve insanları bıktırmaktan uzak durmaya riayet etmiştir.
4. Öğrenenler arasındaki kişisel farklılıkları göz önünde bulundurmuştur.
5. Karşılıklı konuşma ve soru-cevap şeklini kullanmıştır.
6. Yanlış düşünceyi söküp atmak ve gerçek doğru bilgiyi net bir şekilde muhatabın kafasına yerleştirmek için aklî ölçüleri kullanmıştır.
7. Muhataplarına soru yöneltmiş, böylece onların zeka ve bilgi seviyelerini ölçmüştür.
8. Mukayese ve örneklendirme metodunu kullanmıştır.
9. Benzetme ve halk arasında yaygın olarak kullanılan örnekleri kullanmıştır.
10. Anlattığı hususu, elinde herhangi bir şey ile yere ve toprağa çizerek bizzat göstermiştir.
11. Sözle beraber jest ve mimiklerini kullanmış ve el ile işaretlerde bulunmuştur.
12. Önemine binaen, halin mümkün kıldığı bir nesneyi bizzat eline almış, eliyle kaldırmış ve arkasından söyleyeceği hususu söylemiştir.
13. Muhataplarından bir soru gelmeden söze önce kendileri başlamıştır.
14. Muhatabının sorusuna eksik ve fazla olmadan cevap vermiştir.
15. Muhatabının sorusuna, onun ihtiyacına binaen sorduğundan daha fazlasıyla cevap vermiştir.
16. Muhatabını, güzel bir hikmete binaen, sorduğu sorudan daha önemli bir hususa yönlendirdiği de olmuştur.
17. Soru soranın sorduğu soruyu tekrarlamasını istemiştir.
18. Muhatabın aldığı cevabı tekrar etmesini istemiştir. Böylece cevap unutulmayacaktır.
19. Bildiği bir husustan dolayı kişiyi imtihan etmiştir ki bununla doğru cevap vereceği için kişiyi sena etmek, övmek istemiştir.
20. Önünde olan bir olaya karşı susma yolunu tercih etmiştir.
21. Öğretme esnasında meydana gelebilecek imkan ve fırsatları değerlendirmiştir.
22. Latife ve şaka yoluyla öğretmeyi tercih etmiştir.
23. Öğrettiği hususu yeminle tekit etmiş perçinlemiştir.
24. Öğretilen hususun önemine binaen sözü üç kere tekrar etmiştir.
25. Konunun önemini oturuşunu ve duruşunu değiştirerek ve sözü tekrar ederek göstermiştir.
26. Cevabı geciktirerek muhatabın sorusunu tekrar etmesini sağlayarak onu uyarmıştır.
27. Muhatabı intibaha sevk etmek için, onu omzundan veya elinden tutmuştur.
28. Muhatabı teşvik için veya onu sıkıntıya sokacak bir durumdan dolayı, bazı hususların gizli kalmasını yeğlemiştir.
29. Söyleyeceği hususun hafızalarda daha iyi yer etmesi veya ezberlenmesi için, sözü kısa ve öz bir şekilde ifade etmiş, daha sonra ise ayrıntılarına geçmiştir.
30. Cevabın birkaç madde ile verileceği durumlarda önce cevabın kaç maddeden oluştuğunu bildirmek için sayıyı söylemiş daha sonra saymıştır.
31. Va’z etme, nasihat etme ve öğüt verme metodunu kullanmıştır.
32. İnsanların şevklerini kamçılama veya neticesi elem verici hususlardan şiddetle uzaklaştırma (Tergib ve terhib) metodunu kullanmıştır.
33. Kıssa ve geçmiş ümmetlere ve insanlara dair haberlerle öğretme metodunu uygulamıştır.
34. Sorunun cevabının muhatabı utandırma ihtimali olan hususlarda önce nazik bir hazırlık süreci hazırlamış ve soruyu öyle cevaplandırmıştır.
35. Sorunun cevabının muhatabı utandırma ihtimali olan hususlarda üstü kapalı olarak kinaye yoluyla ve işaret ederek yetinmiştir.
36. Kadınlara öğretmeyi ve nasihat etmeyi de asla ihmal etmemiştir.
37. Halin gerektirdiği durumlarda öğretme hususunda azarlayıp paylamayı (ta’nif) ve kızmayı (gadab) da ihmal etmemiştir. Ne var ki onun paylaması ve kızması da merhamet yörüngesinde ve ümmetinin selameti için olmuştur.
38. Talim ve tebliğde, kitabeti (yazma metodunu) da kullanmıştır.
39. Yabancı dilleri (mesela Süryaniceyi) öğrenmesi için bazı sahabeleri görevlendirmiştir ki bu husus da günümüzde dünyanın dört bir tarafında İslam’ın güzelliklerini öğrenmek isteyenlere karşı yapılacak vazifenin çok önemli bir basamağını teşkil etmektedir.
40. Bizzat kendi mübarek zatıyla talimde bulunmuştur.
HAZIRLAYAN ARKADAŞLARA TEŞEKKÜR EDERİZ şebnem grup

25 Eylül 2008 Perşembe

KADİR GECESİNİN HUSUSİYTLERİ;

CENABI HAK BAZI KIYMETLİ ŞEYLERİ, BİRÇOK HİKMET İÇİN GİZLEMİŞTİR.

KULLARIN BÜTÜN İBADET VE TAATLERE RAĞBET ETMESİ İÇİN, BÜYÜK KÜÇÜK GÜNAHLARDAN SAKINMALARI İÇİN,

GADABINI GÜNAHLARDA,

BÜTÜN İSİMLERİNE TAZİM EDİLMESİ İÇİN, İSMİ AZAMI,

BÜTÜN NAMAZLARIN MUHAFAZASI İÇİN,
SALATI VÜSTAYI,

GÜNÜN TAMAMINDA İBADET EDİLMESİ İÇİN,
CUMA GÜNÜNDEKİ İCABET SAATİNİ,

HİÇ KİMSEYİ HOR VE HAKİR GÖRMEMEK İÇİN,
VELİ KULLARINI,

RAMAZANIN HER GECESİNİ, İBADET VE TAATLE İHYA EDİP DAHA ÇOK SEVAP KAZANSINLAR DİYEDE KADİR GECESİNİ GİZLEMİŞTİR,


BUNUNLA BİRLİKTE RESUL-U EKREM (.S.A.V.)
ONUN BAZI ALAMETLERİNİ BİLDİRMİŞTİR.


''' O GECE GÖKYÜZÜ PARLAK VE BULUTSUZ OLUR.HAVA NE SOĞUK OLUR NEDE SICAK,LATİF OLUR. O GECENİN SABAHINDA GÜNEŞ ZİYASIZ (SOLGUN) OLARAK DOĞAR'''


KADİR GECESİ RAMAZAN-İ ŞERFİ AYININ GECELERİ İÇİNDE GİZLİ BULUNAN VE KURAN-I KERİM İNZAL OLUNAN (inmeye başlanan) MÜBAREK BİR GECEDİR.

BU GECENİN PEK ÇOK HUSUSİYETİ VARDIR.
BUNLARDAN BİRKAÇI;

1) BU GECEDE İBADET,
(içerisinde kadir gecesi olmayan)
BİN AYDAN DAHA HAYIRLIDIR.

RESULULLAH EFENDİMİZE (S.A.V) KENDİSİNDEN ÖNCEKİ ÜMMETLERİN ÖMRÜ GÖSTERİLDİ.
EFENDİMİZ, ÜMMETİNİN ÖMRÜNÜ KISA GÖRDÜ.
BUNUN ÜZERİNE ALLAH C.C BİN AYDAN DAHA HAYIRLI OLAN KADİR GECESİNİ İHSAN ETTİ.

2) KADİR GECESİNDE MELEKLERİN VE RUHUN İNMESİ.
MELEKLER BU GECENİN ESRARINI GÖRMEK İÇİN İNEREK YER YÜZÜNÜ DOLDURDUĞU İÇİN BU GECEYE DARLIK MANASINDA OLAN (KADİR) İSMİ VERİLMİŞTİR.


RESULULLAH EFENDİMİZ (S.A.V) BUYURUYORLARKİ;

KADİR GECESİ OLUNCA.
ALLAHU TEALA CEBRAİL'E
EMRADER. MELEKLER İLE BERABER YANLARINA YEŞİL BİR SANCAKLA YERYÜZÜNE İNİP SANCAĞI,
KABENİN
ÜZERİNE DİKERLER.

CEBRAİL (A.S) BU GECE MELEKLERİ TEŞVİK EDER.
ONLARDA HER AYAKTA DURANA, OTURANA, NAMAZ KILANA VA ZİKREDENE SELAM VERİRLER VE ONLARLA
MUSAFA EDERLER. YAPTIKLARI DUALARA AMİN DERLER.
BU FECİR (TANYELİNİN AGARMASI) VAKTİNE KADAR DEVAM ADER.


3)BU GECE, FECİR VAKTİNE KADAR SELAMETTİR.


ALLAHI SELAMETİ ÜZRİNE OLSUN.
GEL BUGCEYİ EVDE TELEVİZYON BASINDA ÖLDÜRMEYELİM.

BAY VEYA BAYAN ALLAHIN EVİNDE (CAMİİDE)
HERKESE YER VAR MİLYONLARCA İNSAN İBADET EDERKEN DALDAKİ LEZZETİNİN EŞİ BENZERİ OLMAYAN MEYVELERDEN YERKEN BİZ ZAVALLI Bİ ŞEKİLDE BAKMAYALIM.

GERÇEYİ GÖRELİM BİR AN OLSADA.

MUHAKKAKKİ KURTULUŞ ANCAK ONDADIR.

BÜTÜN GAYRETİN
EN ÇOK LAZIM OALAN OLMALI.
O EN LUZUMLU OLAN İSE ALLAH'TIR.
SADECE ONU ARA ONDAN MEDET UM.
O'NUN KATINDA OLAN SANA YETER.

kadir gecesine hazırlık

*"Yâ Rabb! Sana hamd ederiz. Bu hamdimiz senin ihsan etmiş olduğun ni'metlerine mukabil olamaz, ve senin azamet-i ulûhiyyetin ve rubûbiyyetin hakkını îfâya asla kâfi değildir. Sana gerektiği gibi hamdedemediğimiz için aczimizi arzederiz. Ey Rabbimiz! Zîrâ nimetlerini saymak mümkün değildir."

*Ey Rabbim! Acizlikten, tenbellikten, korkaklıktan cimrilikten, eli kolu dökülür derecede takatsızlıktan kasvetten, gafletten, zilletten, azlıktan, meskenetten sana sığınırım."

*Yâ Rabb, benim hatâlarımı, bilmeden yapdıklarımı, işimde aşırı gitmemi, ve Senin benden çok iyi bildiğin hallerimi mağfiret eyle."

*Ey Allah'ım! sapmaktan veya sapdırılmaktan, hatâ etmekten yahûd hatâ etdirilmekten, zulmetmekten yahûd zulme uğramaktan, cahillik etmekten yahûd bana cahillik edilmekten, hakkım olmayan bir şeyi istemekten yahûd elimde olmayan bir şeyin benden istenilmesinden sana sığınırım, "

*Ey Rabbim! Bana Rahmetinin kapılarını aç!"

*Ey Hayy u Kayyum olan Rabbim! Rahmetine tevessül ediyorum ve benim her hâlimi ıslâh etmeni istiyorum. Göz açıp yumuncaya kadar da olsa beni kendime (nefsime) bırakma."

* Ey Rabbim! Kitabımı sağ elime ver ve hesabımı kolay gör."

*Başka bir ilâh yok, ancak Allah var. O'nun şerîki yoktur. Mülk O'nundur, hamd de O'nundur. O her şeye kaadirdir. Allah'ım, Senin verdiğine engel olacak da yoktur, vermediğini verecek de yoktur. Ve servet sahibi olanlara servetleri sana karşı bir menfaat veremez

*Ey Rabbim! Beni sözü dinleyip de en güzeline ittiba' edenlerden kıl.

*Hamd ederim Allah'a ki, her şey O'nun azameti önünde küçük kalmıştır. Hamdederim Allah'a ki her şey O'nun izzeti karşısında zelîldir.Hamd ederim Allah'a ki her şey O'nun mülk ü saltanatına boyun eğmiştir. Hamd ederim Allah'a ki, her şey O'nun kudretine teslîm olmuştur."

*Bize tatlı soğuk su içiren ve günâhlarımız sebebiyle onu içilmez tuzlu su yapmayan Allah'a hamdederiz.

*Dâima yediren ve kendisine hiç yedirilmeyen, bizi doğru yola ulaşdırıp da doyuran ve suya kandıran ve hep güzel vesilelerle imtihan eden Allah'a hamdederiz.

*Ey Rabbim! Saçımı ve yüzümü ateşten koru. Senin himâyenden başka bir himâyenin bulunmadığı günde beni Arş'ının gölgesi altında gölgelendir."

*Ey Rabbim şehâdet ederim ki Senden başka hiç bir ilâh yok, ancak Sen varsın. Şerîkin yok Senin ve yine şehâdet ederim ki Muhammed Senin kulun ve resûlündür. Senden mağfiretini isterim ve Sana tevbe ederim."

*Allah'ım! Kabir azâbından sana sığınırım. Ateş azâbından Sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnelerinden sana sığınırım. Deccâlin fitnelerinden sana sığınırım"

*Ya Rabb, benimle hatâlarımın arasını uzaklaştır, maşrıkla mağribin arasını uzaklaştırdığın gibi."

*Ey Rabbim, Ümmet-i Muhammed'in cümlesine umûmî bir rahmetle merhamet et"

*Senin isminle ölür, Senin isminle dirilirim ya Allah!"

*Sana teslîm oldum ey Rabbim! Sana îmân etdim, sana tevekkül etdim ve sana yöneldim, inanmayanlara karşı, sana dayanarak mücâdele etdim ve neticede ancak seni hakem olarak kabul etdim, benim evvelki yapdıklarımı da, sonradan yapacaklarımı da, gizli yaptıklarımı da açık yapdıklarımı da mağfiret et."

*Ey Rabbim! Senden yüzüne bakmanın lezzetini; sana kavuşmanın şevkini istiyorum. Bütün bunları zarar vericinin zararından, sapdırıcı bir fitneden uzak olarak vermeni istiyorum.

*Ey Rabbim! Senden tükenmez bir ni'met, kesilmez bir göz ferahlığı (yüzde açıkça görülen neş'e ve huzûr) istiyorum."

*Bize yemekten yediren, sudan içiren, çıplak iken giydiren, dalâlette iken hidâyet veren, görmezken gösteren ve bizi yarattıklarının pek çoğuna üstün kılan Allah'a hamd ederiz, çünkü hamd âlemlerin Rabbi Allah'a mahsusdur."

*Sana teslîm oldum ey Rabbim! Sana îmân etdim, sana tevekkül etdim ve sana yöneldim, inanmayanlara karşı, sana dayanarak mücâdele etdim ve neticede ancak seni hakem olarak kabul etdim, benim evvelki yapdıklarımı da, sonradan yapacaklarımı da, gizli yaptıklarımı da açık yapdıklarımı da mağfiret et."

*Yâ Rabb! Kalbimi nurlandır, gözümü nurlandır, kulağımı nurlandır, sağımı nurlandır, solumu nurlandır, üstümü nurlandır, altımı nurlandır, önümü nurlandır, arkamı nurlandır ve beni nur eyle"

*"Allah'ın adıyla! Allah bana kâfidir. Allah'a tevekkül ettim. Allah'a dayanmaktan başka kudret ve kuvvet yoktur."

*Ey Rabbim! Bana râzı olduğun bir çalışma, ver, günahımı bağışla, makbul bir amel ve zarar etmeyen bir ticâret nasîp et."

*"Ey Rabbim! Kitabımı sol elime verme, arkamdan da verme, ve hesabımı zorlaştırma."

*Allah'ım pislikten ve pis şeylerden sana sığınırım"

*Ey Rabbim bana cennetin kokusunu duyur ve onun ni'metlerinden nasîblendir ve bana ateşin kokusunu duyurma."

*Allah'ım, benim latifeleşmelerimi, ciddiyet hallerimi, hatâen ve kasden yaptıklarımı ve bende olan her şeyimi mağfiret eyle!"

*Allahım, tenbellikten, bunaklık vâki' olacak derecede ihtiyarlıktan, ihtiyarlık çöküntüsünden, ma'sıyet mahallerinde bulunmakdan, borçluluktan, kabir fitnesinden, kabir azâbından, ateş fitnesinden, ateş azâbından ve zenginlik fitnesinden sana sığınırım.

*Ey Rabbiml Şükrünü edâya, Seni zikretmeye ve Sana güzel ibâdet etmeğe bana yardım et!"

*Ey Rabbimiz, bize dünyâda da iyilik, güzellik ver, âhirette de iyilik, güzellik ver. Bizi ateş azâbından koru."

*Yâ Allah! Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilâh yoktur. Beni sen yarattın ve ben senin kulunum. Ve ben îman ve ubûdiyyetimde gücüm yettiği kadar senin ahd ü misâkın üzereyim."

*Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a hamd olsun. Ölümden sonra dirilmek haşr ü neşr olmak da yine Allah'ın huzurunda olacaktır.

*Dâima yediren ve kendisine hiç yedirilmeyen, bizi doğru yola ulaşdırıp da doyuran ve suya kandıran ve hep güzel vesilelerle imtihan eden Allah'a hamdederiz."

*Ey Rabbim! Nice yüzlerin beyaz, nice yüzlerin kara olacağı günde yüzümü nurunla beyaz kıl, nurlandır."

*Ey Rabbim! Senden beni kazâna râzı kılmanı, ölümden sonra yaşamanın serinliğini istiyorum."

*Ey Rabbim! Senin ezelî ilminde bir iş benim dinim ve hayatım hakkında ve işimin akıbeti hakkında hayırlı ise onu bana takdir et ve müyesser kıl. Sonra onun bereketini ver."

*Senin isminle ey Rabbim yanımı yere koydum. Yine senin yardımınla kaldırırım. Eğer ruhumu alıkorsan rahmet eyle, eğer tekrar verirsen onu sâlihleri muhafaza etdiğinle muhafaza eyle."

*Benden bana ezâ veren şeyi gideren ve bana yarayacak şeyi bende tutan Allah'a hamd olsun.

*Yâ Rabbi! Yapdıklarımın şerrinden sana sığınırım: Ve senin bana in'âm ve ihsan etdiğin ni'-metleri ikrar ve i'tirâf ederim. Kendi kusur ve günâhlarımı da ikrar ve i'tirâf ederim.

*"Ya Rabb! Senin îzzet ve kudretine sığınırım ki, senden başka hiç bir ilâh yoktur. Ve sen ölmezsin. Cin ve insanlar ise ölürler."

*Ey Rabbim! Ben zayıfım, rızân yolunda benim zaafımı kuvvetlendir. Beni nâsiyemden tutup hayra sevk et. İslâm'ı rızâmın en son noktası kıl."

*Yâ Rabb! Beni hatâlardan temizle, beyaz bir elbisenin kirlerden temizlendiği gibi. Allah'ım! Hatâlarımı su ile, kar ile, dolu ile yıka."

*Ey Rabbim! Beni tevbe edenlerden ve çok çok temizlenenlerden kıl. Beni sâlih kullarından eyle, beni üzerlerine hiç bir korku gelmeyen ve hiç mahzun olmayanlardan kıl. Seni her an hamdinle tesbîh ederim."

*Ey Rabbim! Bana temiz rızık ver ve sâlih amel nasîb et."

*Ey Rabbim! Fakirlikten, küfürden, fısktan, şekavetten, nifaktan, yapdığını insanların duyması ve medh etmeleri için yapmaktan, riyâdan, sana sığınırım.

*Yâ Rabb! Sen beni afv ü mağfiret eyle. Zîra senden başkası günâhları afv ü mağfiret edemez.

Selam ve dua ile..

http://www.dualar-zikirler.com

22 Eylül 2008 Pazartesi

Bir namaz müdaviminin ibretlik öyküsü

20/05/2008

Mütevazi dükkanımızın elektrikli soba ile ısıttığımız sıcak yazıhanesinde kışı eredeyse unutmuş gibiydim.

-Âh evladım ah! Biz çok cahil kaldık. Bize kimse bir şey öğretmedi ki. Çocukluğumuz köyde çobanlık yapmakla geçti. Ne olacak bizim halimiz.

- Üzülme be Ali dayı! Gönlünü ferah tut. Hâlâ daha yapabileceğimiz bir şeyler vardır. Yeter ki niyetimiz halis olsun.

Ali dayı, kalbi sevgi ve merhamet yüzü ise neşe dolu nadide Bafralılardan biriydi. Altmışı aşkın yaşına rağmen boş durmaz, küçük hamal arabasıyla onun bunun yükünü taşırdı. Onun kimsenin malında gözü yoktu ki zaten. Onun gözünde en büyük servet alın teri ile kazanılan para idi. Maddi anlamda tabii. Asıl hazinenin doğruluk ve kanaat olduğunu biliyordu o. Kendisi elinden ve dilinden herkesin emin olduğu bulunmazlardandı. Bizimkilerin dükkanı ona emanet bırakıp eve yemeğe gittiklerine çokca şahit olmuşumdur. Kalın camlı gözlüklerinin arkasından dost-düşman ayırt etmeksizin herkese gülümseyen gözlerini farketmemek mümkün değildi. Çoğunlukla bizim dükkanı mesken tutardı. Sanki bizden biriydi.

Bafralıların hamal Ali’si bizim ise Ali dayımızdı. Ben Kur’ân’ın tefsirine kendimi kaptırmış okurken meğer Ali dayı da can kulağıyla beni dinliyormuş. Fakat onun bu içli ızdırabı beni bir anda şefkat gölüne düşürdü.

Zira Peygamber Efendimiz’in (sav): “İmandan sonra Allah’a en sevgili amel mahzun gönüllere neşe vermektir” nebevî irşadı bütün ruhumu sarmıştı artık.

-Ali dayı be! Kendine neden bu kadar haksızlık ediyorsun ki? Bugüne kadar boğazından kimsenin hakkı geçmemiş. Hem bu zamanda kul hakkına düşmemek çok zor.

-Olsun evladım. Biz yine de çok cahiliz.

Israrlıydı Ali dayım. Fakat o mahzunken ben nasıl neşeli olabilirdim ki? Ali dayı beş vakit namazını aksatmadan kılardı. Ben yine de sordum:

-Ali dayı hiç namaz kılamadığın oldu mu?

-Evet evladım oldu. Gençken on yıl kereste fabrikasında çalışmıştım. O zamanlar ne yalan söyleyeyim pek namaz kılamadım.

-Şeytan bu. Boş durmuyor ki! Herkesin namazıyla uğraşıyor. Bazen de başarmıyor değil.

Gerçekten önemli bir dertti bu. Kişinin namaz borcu olması.

Düşünün bir kere… Bir bakkala yüklü bir borcumuz var. Fakat bir türlü ödeyemiyoruz. Artık yolumuzu değiştirmekten başka çare bulamıyoruz. Bakkal bizi görmesin de. Fakat içten içe sıkıntı bizi kemirmiyor da değil.
Peki ya namaz borcu öyle mi?
Yolumuzu çevirsek bile yine onun huzuruna gitmiyor muyuz?
O’nun mülkünden çıkmak mümkün mü?
Rabbimiz bizi her an ve her zaman görmüyor mu?
Nereye bu kaçış?
Kendimizi aldatıyoruz aslında. Tek çare: Hiçbir mazeret göstermeksizin bu borcu ödemek. Aslında kalbe ilaç ve gıda olan bu çare boynu bükük olan ruhumuzu şahlandırma çaresidir. Ali dayı da belki ifade edememişti ama bu dertten cidden muzdaripti.

Ama olsun yine de ümitsiz olmamak lazım. Zira kılamadığımız namazların kazasını yaparak bu borçtan kurtulabiliriz pekala.

-Nasıl olacak bu?

-Bugünden tezi yok. Şu anki pişmanlık ve halis niyetle eğer biz geçmiş kılamadığımız namazlarımızı kaza etmeye niyet ederek başlarsak sonsuz kerem sahibi Yüce Mevlamız bizi affeder inşaallah.

-Evladım!

-Evet Ali dayı. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadîs-i şeriflerinde “Allah rahmetini yüz parçaya ayırmış. Birini dünyaya göndermiş doksan dokuzunu yanına almıştır. İnsanlar Allah’ın rahmetini gerçekten bilselerdi asla ümitsiz olmazlardı.” buyuruyor. Ve bizleri her zaman rahmet pınarına davet ediyor.

Artık ortam yumuşamış, Ali dayı’nın gözleri yine gülmeye başlamıştı. Bir nebze ben de rahatlamıştım.

-Bak Ali dayı! Bizim dinimizde zorluk yoktur. Bu kadar namazı nasıl kaza edeceğim diye sakın düşünme. Sana bir usül anlatacağım. Kolay olduğunu sen de göreceksin.

Ali dayı’nın heyecanını sanki kendi kalbimde hissediyordum. Sanki ben kılamadığım namazlarımı kılmak için sabırsızlanıyordum.

-Ali dayı! Günde kaç rekat namaz kılıyoruz.

-Kırk rekat.

-Peki her gün beş rekat daha fazla kılabilir miyiz?

-Tabii kılarım.

-O halde öğle, ikindi ve yatsı namazlarının dört rekatlık ilk sünnetlerini sen bu namazların kazalarını niyet ederek kılabilirsin. Buna fıkıh imamları fetva vermiştir. Merak etme.

-Allah Allah..

-Geriye kaç vakit namaz kaldı.?

-İki vakit.

-Sabah ve akşam namazlarının sünnetleri kuvvetli sünnet olduklarından terk etmiyoruz. Sabah namazından sonra iki rekat, akşam namazından sonra da üç rekat ilave ederek kaza niyetiyle bu namazların farzlarını kıldık mı tamam. Her gün beş vakit namaza beş rekat ilave etmekle bir günlük kaza namazımızı da kılmış oluruz.

-Peki sünnetler ne olacak?

-Ali dayı bize borç olan farz olan namazlardır. Günde on yedi rekat farz kılıyoruz değil mi?

-Evet!!!

-O halde her gün on yedi rekat farz namazın kazası üzerimize borçtur.

- Keşke daha evvel bilseydim.

-Ayrıca namaz borcu olan bir kimsenin kaza namazı kılması beş vakit namazı kılmak gibi farz-ı ayndır.

-Tamamdır evladım.

Ali dayı namaza yeni başlamış gibi bir tavırla:

-Ben bizim hatunla geline de anlatayım bunu. Onların üzerlerinde de birikmiş borçları vardır. Onlar da kurtulsun.

-Aman Ali dayı, yanlış anlatmayasın ha.

-İstersen en evvel bana anlatıver.

-Olur.

Bütün ruhuyla duyduklarını tekralamıştı Ali dayı. Hemen kalkıp lavaboya gitti. Taze bir abdest alarak o günkü ikindi namazını eda etti. Tabi kazasını ihmal etmeyerek. Tarihi koymuştuk o gün. Tâ Rabbimize ne kadar namaz borcumuz kalmış bilelim. İşi ciddi tutuyordu Ali dayım. Ben yine sordum:

-Ali dayı yaşın kaç?

-Altmışdört.

-İnşaallah Allah ömür verirse yetmişdört yaşında hiç namaz borcumuz kalmayacak.

-Evladım eğer ömrümüz kifâyet etmezse!

-Hiç merak etmeyelim. Asıl olan niyettir. Bu hususta Hz. İkrime (ra) “Niyet var amel yoksa sevap var. Amel var fakat niyet yok. O zaman mükafat da yoktur.” buyurmakla bize niyetin önemini hatırlatmıştır. Biz on yıl kaza namazı kılmaya niyet etmedik mi?

-Evet.

-O halde biz bu niyeti muhafaza etmeye çalışalım ve bu suretle gayret gösterelim yeter.

-İnşaallah.

Ve o gün öylece ayrıldık. Ertesi gün ikindi vakti yaklaşmıştı ki tekrar dükkana geldim. Kapıdan içeriye girdiğimi gören babam bana donuk fakat mâna yüklü bir eda ile bakarak:

-Haberin var mı?

-Hayırdır baba! Haberim yok.

-Ali dayı vefat etmiş.

-Ne zaman? Nasıl?

-Akşam buradan ayrıldıktan sonra eve giderken yolda bir traktör ona çarpmış. Hemen hastaneye kaldırmışlar. Fakat kurtarılamamış.

-Allah Allah… “Kâlü innâ lillâhi ve innâ ileyhi raciûn.”

Şaşkınlık dolu bir halle beraber koşarak, ıslatan yağmura aldırmadan, Ali dayı’nın evine gittim. Hiç olmazsa cenaze namazına yetişme arzusuyla…

Kapıda Ali dayı’nın gelini ile karşılaştım. Biraz da zorlanarak:

-Abla, Ali dayımız!

-Evet… Dün akşam... Cenaze namazı öğle namazına müteakib Gazi Paşa
Camii’nde kılındı.

-Allah sabırlar versin. Ruhu şad, makamı cennet olsun...

İnsan bazen sevinecek mi yoksa üzülecek mi bilemez ya! Gerçekten ifade edilemiyor bu hal. Zira bu tez ayrılık kalbimi bütünüyle mahzun etmişti. Fakat bu, benim içindi. Ali dayımız için ise hiç öyle değildi. O samimi pişmanlık ve halis niyeti sayesinde bir vakit kaza namazı (ikindi namazı) kılmakla İnşaallah on yıllık namaz borcundan kurtulmuştu. Rehber-i Ekmel olan Resûlulah’ın (sav) “Erteleyen helâk olur” tehdid-i nebevisinden de kurtulmuştu o. O artık ebedi istirahatgahına uğurlanmıştı…

- Mekânın cennet olsun Ali Dayı!

İrfan Mektebi

21 Eylül 2008 Pazar

Vefa mı o istanbul'da bir semtmiydi o? :)

Kardeşim bu dünya da vefa ölmüş diyenlere katılmamak mümkün değil yapılan iyilik düşüncesi kaynayan bir kazan olup insanın başına bu denlimi geçirilir hiç düşünmediğin taraftan bu kadar mı vurgun yer insan .senin merhamet edip kolladıkların seni bu kadar mı hançerlemek için sıra bekler , yok yok vefa var diyenlerdenim ümidim var birgün beni bulacak kardeşlerim. Gerçek olacak arkamı döndüğümde buharlaşmayan ,iyilik düşlediğimde yüzüme bir tokat davranışları nakşetmeyen görgülü ,kaliteli ,sevecen elbet bir yerlerde bu tanıma uyan beni ben gibi görüp yaptıklarımda samimi sevgimi gören lafını laf konuşmak için konuşmayan terbiyeliler bulacak birgün. şekilde değil ruhta vefalı müslüman isterim. Evet vefalı sahi o istanbul'da bir semt miydi? kırılmaktan o kadar paramparçayımki artık hiçbir davranış canımı yakmıyor çoook şüküüüüüüür:) illede edeb huuuuuu ,illede şükür İLLEDE ALLAH İLLEDE ALLAH EWET SEVDİKLERİM BENİ NASIL GÖRÜYORSA BEN ÖYLEYİM ÇÜNKÜ ONLAR BENİ KENDİ GÖNÜL GÖZLERİYLE GÖRÜYORLAR RUHLARI GÜZEL OLAN LAR GÜZEL ÇİRKİN OLANLAR ÇİRKİN UNUTMAYIN NASIL BAKARSANIZ ÖYLE GÖRÜNÜYORSUNUZDUR KİMSE EBEDİ DEĞİL DÜNYADA KİMSENİN YERİ DOLADURULAMAZ DEĞİL BİRGÜN ÖYLE BİR AN GELİRKİ GERİYE DÖNECEK YÜZ KALMAZ SİZ SİZ OLUN LAF OLSUNA BENDE ÜSTE ÇIKARIM DİYE KONUŞMAYIN KALP KIRMAYIN AMAN BOŞVERİN ENİYİSİ OLDUĞUNUZ GİBİ KALIN YERİNİZDE KALIN SAHTE BİR YAKINLIK YAŞAMAYINDA NASIL KALIRSANIZ KALIN HOŞÇAKALIN BEN GİTTİM :)

18 Eylül 2008 Perşembe

BAŞARININ SIRRI

İş adamının işleri bozulmuştu. Ne yaptıysa olmuyordu. Bir zamanlar çok başarılı bir insan olmasına rağmen şimdi büyük olan sadece borçlarıydı. Bir taraftan kredi verenler onu sıkıştırırken, diğer taraftan da bir sürü insan ödeme bekliyordu. Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamıyordu. Nefes almak için parka gitti. Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı.

Tam bu sırada birden, önünde yaşlı bir adam durdu. 'Çok üzgün görünüyorsun. Seni rahatsız eden bir şey olduğu belli… Benimle Paylaşmak ister misin?' diye sordu yaşlı adam. İşadamının yakınmalarını dinledikten sonra da, 'Sana yardım edebilirim' dedi. Çek defterini çıkardı. İşadamının adını sordu ve ona bir çek yazdı. Çeki ona verirken de şöyle dedi: 'Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin. Hadi al' dedi. Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden kayboldu.

İşadamı elindeki çeke baktı. Çekte 500 bin dolar yazıyordu ve imza ise John Rockefeller'e aitti, yani o gün için dünyanın en zengin adamına. 'Tüm borçlarımı hemen ödeyebilirim' diye düşündü. John Rockefeller'e ait bu çekle her şeyi çözebilirdi. Ama çeki bozdurmaktan vazgeçti. Bu değerli çeki kasasına koydu. Onun kasasında olduğunu bilmenin güveniyle yepyeni bir iyimserlikle işine tekrar dört elle sarıldı. Büyük küçük demeden tüm işleri değerlendirmeye başladı. Ödeme planlarını yeniden yapılandırdı. İyi yapılan işler yeni işleri doğurdu. Birkaç ay sonra tekrar işlerini yoluna koyabilmişti.

Takip eden aylarda ise borçlarından tümüyle kurtulup hatta para kazanmaya başlamıştı. Tüm bir yıl boyunca çalıştı durdu. Tam bir yıl sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gitti. Kararlaştırılmış saatin gelmesini bekledi. Tam zamanında yaşlı adamın hızla ona doğru geldiğini gördü. Tam ona çekini geri verip başarı öyküsünü paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve adamı yakaladı. Hemşire 'Onu bulduğuma çok sevindim, umarım sizi rahatsız etmemiştir' dedi. 'Çünkü bu bey sürekli olarak huzur evinden kaçıp, bu parka geliyor. Herkese kendisinin John Rockfeller olduğunu söylüyor' diye ekledi. Hemşire adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaştı.

İşadamı şaşkın bir şekilde öylece durdu kaldı. Sanki donmuştu. Tüm yıl boyunca arkasında yarım milyon dolar olduğuna inanarak işler almış, yapmış ve satmıştı.
Birden, hayatının akışının değiştiren şeyin para olmadığını fark etti.
Hayatını değiştirenin yeniden kendinde bulduğu kendine güven ve inançtı.

başarının sırrı, kasamızda duran değil, kendi kalbimizde ve kafamızda olanlardır. Başka yerde aramaya gerek yok.

17 Eylül 2008 Çarşamba

ÖLÜNCE ÖLMÜŞMÜ OLACAĞIZ???

Karanlıktaymışlar.
İki embriyo, bir ana rahminde...
Her şeyden habersiz bekleşiyorlarmış, sudan bir beşiğin içinde...
Sarılıp birbirlerine, karanlıkta uyumuşlar öylece...
Haftalar geçmiş, ikizler gelişmiş.
Elleri, ayakları belirginleşmiş.
Gözleri çıktıkça meydana,
İkisi de çevrede olup biteni fark etmiş...
Ne rahat, ne güvenli bir dünyaymış bu...
Sıcak, ıslak, sevgi dolu...
'Öyle güzel bir dünyada yaşıyoruz ki' demişler, '...bize ne mutlu...'
Gel zaman git zaman, çevreyi keşfe girişmişler.
Bu karanlık dünyayı ve hayatın kaynağını deşmişler.
Onları besleyip büyüten kordonu fark edince
O kordonla kendilerini var eden Anne'lerine şükretmişler.
Sonra başlamış bir varoluş tartışması:
'Buraya nereden geldik, biz nasıl olduk' diye sormuş ikizler...
'Annemiz' demiş biri, 'O bizi var etti, bize can verdi.'
'Ne biliyorsun' diye itiraz etmiş öteki, 'Sen hiç Anneni görmedin
ki...':
'Belki de o sadece zihnimizdedir. Anne inancı bizi rahatlattığı için
uydurduğumuz bir şeydir.'
Süredursun ana rahmindeki tartışma, ikizler büyüyüp gelişmişler.
Rahme sığmaz olup tekmeleşmişler.
Artık parmakları ve kulakları varmış kerataların...
> Büyüdükçe anlamışlar ki, yolun sonu yakın...
> Gün gelecek, bu güzelim hayat bitecek;
> Karanlık bir yolculuk, onları bir başka diyara çekecek.
> '- Buradaki hayatımızın sonuna yaklaşıyoruz' diye fısıldamış
> ikizlerden biri efkarla...
> '- Ben gitmek istemiyorum' diye diretmiş öteki; 'doyamadım ki daha
> hayata...'
> '- Ama mukadderat alnına yazılandır; dua et, belki doğumdan
> sonra hayat vardır.'
> Sormuş karamsar olan:
> '- Bir gün bize hayat veren kordon kesilecek. Ondan sonra
> başımıza neler gelecek?'
> Şiirle cevaplamış iyim ser olan:
> 'Birçok giden/ memnun ki yerinden/ çok seneler geçti/ dönen yok
> seferinden...'
> Ve günlerden bir gün, yer sarsılmış, duvarlar kasılmış.
> Dayanılmaz sancılarla ikizler beklenen günün geldiğini anlamış.
> Buruşuk kollarıyla birbirlerine son kez sarılıp vedalaşmışlar.
> Ve 'ömrümüz bitti' diye çığlık çığlığa ağlaşmışlar.
> Azrail sandıkları bir el kesmiş onları hayata bağlayan kordonu,
> Ağlaya ağlaya karanlık bir koridordan öbür hayata çıkmışlar.
>
>
> Bu bir CAN DUNDAR Yazısıdır,
>
> hayatı sadece dünyadan ibaret sananlar
> gibi, yaşamlarının sadece ana rahminde olduğunu ve doğunca öleceklerini
> sanıyorlar..
>
> Kimbilir belkide bizde
> yanılıyoruz onlar gibi..
> Ölünce ölmüş değil,
> belkide doğmuş olacaz..
> Nerden bilebiliriz ki!

16 Eylül 2008 Salı

TEŞEKKÜRER

Bu akşam komşularım oğlumun doğumgünü için sürpriz yapıp pastaları ve hediyeleriyle kapıda beliriverdiler biz anne oğul şaşırıp kaldık ve çok mutlu olduk .Kelimeler yetersiz kalıyor bazı anlarda buda o anlardan biri kendimi çok özel hissettim oğlumun durumunu düşünün artık :)msjlarıyla kutlayan teyzesi ümmügülsüme ,ablası nafiyeye komşularım ayşe abla ,ilknur hanım kızı özge,oğlu ali,selma hanım oğlu semih,feyza hanım kızı zeynep ,emine hanım oğlu batın'a sonsuz teşekkürler iyiki varsınız daha güzel günlerinizi beraber yaşayabilmek duasıyla .

15 Eylül 2008 Pazartesi

GÖZÜMÜN NURU


13 Sene önceydi minik bir bebek hayata gelmek için acelesinin olduğunu söyledi doktor teyzesine acil bir müdahele etmesi gerekiyordu annede kabul etti nasıl etmesindi yavrusuna birşey olmaması için dua ederken rabbine. 1 saat sonra aceleci bebek geldi dünyaya annesinin yaşama arkadaşı oldu en güzel zamanları paylaştı onunla . Annesinin aşkıydı o ama oda babasın'a aşıktı olsun annesinin gözbebeğiydi , ciğerparesi, yavrusuydu, can yoldaşıydı, herdaim sırdaşı, sevgisini doyadoya onunla paylaşan bazen yer değiştiren büyük abisi olan , küçük kardeşi gibi davranabildiği herzaman yüreğinde en güzel yerleri ona verdiği kıyamadığı oldu. 13 yaşına geldi annesi onun gelecek hayatında mutlu huzurlu sağlıklı olması için dua etti ve her daim devam edecekti.Canım oğlum seni çok seviyorum iyiki hayatımdasın ,sen benim hayatımdaki renklerin en güzeli ve kalıcı olanlarındansın ,ALLAH'ın bana verdiği hazinelerden birisin.Hayatımın sonuna dek yanında olmaktan mutlu olacağım dilerim yaşamaktan mutlu rabbine yaklaşma sevinci huzuru duyan onu tanıyan tanıdıkça seven ilime önem veren dünyasını ve ahiretine köprü yapabilen iyi bir insan olursun .Doğum günün kutlu olsun canım seni seven annen ve baban Selda Orhan resim goncanın dünyası

Bugün kayıt günü:)

Bu gün halk eğitime gidip pastacılık kursuna kayıt yaptırdım gelincede ilk iş arkadaşımı aramak oldu sende gelirmisin diye öğrenci sayısı ne kadar çok olursa açılması o kadar çabuk olur diye. inşallah açılır bakalım benim en'lerimden biri olan pastacılık hayalim gerçek olur böylece.insanın hiçbirşeyi ulaşılmaz görmemesi lazım, hayalleri olmalı hayatta yoksa ilerlemek ve kendisini mutlu hissetmesi mümkün olmaz diye düşünüyorum kendimce.Bu düşüncemi dönem dönem kaleme alıp hedefler koyarak ilerlemeye çalışıyorum arada listeler elime geçince gülümsemek bir bebeğin attığı adımlar kadar bile olsa yol aldığımı görmek çok güzel .Bu adımlar ilerdeki yaşamımda koşmaya dönüşecek bunu biliyorum .Bana özgüven kazandıracak tek şey içime sindirdiğim bilgidir. Bilgi olmayınca yaşam kalitesi gelmeyecektir hayatıma tamam herşeyi bilemeyebilirim ama yetenekli olduğum konularında üzerine gitmeliyim en azından evladıma örnek olabilmek için.Yerimde saymamalıyım zira hayat durmadan akmakta.SELDA

HERŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ OLMAYABİLİR

> >
> > Iki Gezgin Melek, geceyi geçirmek için oldukça
> >
> > varlikli bir ailenin evinin
> >
> > kapisini çalmislar. Aile, pek kaba bir
> >
> > üslupla,meleklere yatacak yer olarak
> >
> > koca malikanenin konuk odalarindan birini vermek
> >
> > yerine, soguk bodrumundaki
> >
> > küçük bir köseyi göstermis.
> >
> > Melekler buz gibi odanin soguk ve sert zemininde
> >
> > kendilerine yatacak bir yer
> >
> > hazirlamaya çalisirken, Yasli Melek duvarda bir delik
> >
> > görmüs ve kalkip deligi onarmaya girismis. Genç Melek, Yasli Melege bu
> >
> > hareketinin nedenini sorunca, Yasli Melek hafifçe gülümsemis:
> >
> > Hersey, her zaman, göründügü gibi degildir... Sabah
> >
> > malikaneden ayrilan
> >
> > melekler, gece bastirinca bir kez daha kalacak yer
> >
> > bulmak umuduyla, bu defa
> >
> > çok fakir bir çiftçi ailesinin kapisini çalmislar. Son
> >
> > derece misafirperver
> >
> > olan fakir kari koca, sofralarinda ne var ne yoksa
> >
> > meleklerle paylastiktan
> >
> > sonra, onlara rahatça uyumalari
> >
> > için kendi yataklarini vererek yanlarindan
> >
> > ayrilmislar. Sabah günes
> >
> > dogdugunda, melekler zavalli kari kocayi gözyaslari
> >
> > içinde bulmuslar: Yegane
> >
> > geçim kaynaklari olan tek inek de tarlalarinin
> >
> > ortasinda cansiz yatmaktaymis.
> >
> > Genç Melek bu sefer iyice öfkelenerek Yasli Melege
> >
> > isyan etmis: Bunun olmasina nasil izin verebildin ?! O varlikli
> >
> > kaba adamin herseyi vardi
> >
> > ama sen kalktin ona yine de yardim ettin. Bu iyi
> >
> > yürekli fakir ailenin ise o tek inekten baska hiçbir seyleri yoktu; buna
> > ragmen
> >
> > onu bile paylasmaya gönüllü oldular. Ama sen o inegi de yitirmelerine izin
> >
> > verdin!? Bunun üzerine Yasli Melek, Genç Melege dönerek su
> >
> > cevabi vermis: Hersey, her zaman, göründügü gibi degildir. O zengin
> >
> > malikanenin bodrumunda
> >
> > kaldi?imiz gece, duvardaki deligin dibinde külçe külçe
> >
> > altin sakli oldugunu
> >
> > farkettim. Malikanenin sahibi bu kadar açgözlü oldugu
> >
> > için ve kendisine verilmis sans sayesinde edindigi zenginligin bir
> >
> > parçasini bile paylasmaya yanasmadigi için, ben de o deligi öyle bir
> > kapatip
> >
> > mühürledim ki artik arayip bulsa da açamaz.
> >
> > Ve devam etmis: ?Sonra, dün gece biz çiftçi ailesinin
> >
> > yataginda uyurken, Ölüm Meleginin o çiftçinin karisini almaya geldigini
> >
> > gördüm. Ben de onun yerine Ölüm Melegine inegi verdim.Yasli Melek,
> >
> > gülümseyerek bir kez daha eklemis:
> >
> > Hersey, her zaman, göründügü gibi degildir. Bazen,
> >
> > isler istedigimiz gibi sonuçlanmadiginda, aslinda bizim de basimiza gelen
> >
> > tam
> >
> > da budur iste. Eger inaniyorsaniz, yapmaniz gereken sey sadece, her
> >
> > sonucun her zaman sizin lehinize olduguna güvenmektir. Bunun böyle
> > oldugunu,
> >
> > ancak belirli bir zaman sonra ögrenebilecek olsaniz bile
> >
> > Bazi insanlar, Hayatimiza girerler Ve çabucak çikarlar..
> >
> > Bazilari ise, Dostumuz olur Ve bir süre orada kalirlar..
> >
> > Yüreklerimizde O güzel ayak izlerini birakarak.. Ve bu, Iyi bir dost
> > kazandigimiz
> >
> > için, Bir daha asla Eskisi gibi olmayacagiz demektir!
> >
> > Dün, tarih oldu.
> >
> > Yarin, bir gizemdir.
> >
> > Bugün ise bir armagan.
> >
> > Bu yüzden Ingilizcede present, hem su an hem de
> >
> > armagan anlamina gelir!
> >
> > Bence bu çok özel bir sey ... Hayat, bir kostümlü prova degildir!
> >
> >
> >
> > Simdi: bu mesaji silme. Tut. Çünkü o, sana çok özel
> >
> > bir melekten geldi :)
> >
> >
> >
> > Bil ki tam su anda
> >
> > -birisi seni düsünüyor.
> >
> > -birisi sana deger veriyor.
> >
> > -birisi seni özlüyor.
> >
> > -birisi seninle olmak istiyor.
> >
> > -birisi senin basinin belada olmadigini umuyor.
> >
> > -birisi ona verdigin destek için sana minnettar.
> >
> > -birisi elini tutmak istiyor.
> >
> > -birisi senin adina herseyin iyi sonuçlanmasini ümit ediyor.
> >
> > -birisi senin mutlu olmani istiyor.
> >
> > -birisi senin onu bulmani diliyor.
> >
> > -birisi senin basarilarini kutluyor.
> >
> > -birisi sana bir armagan vermek istiyor.
> >
> > -birisi SENIN bir armagan oldugunu düsünüyor.
> >
> > -birisi seni seviyor.
> >
> > -birisi senin gücüne hayranlik duyuyor.
> >
> > -birisi seni düsünüyor ve gülümsüyor.
> >
> > -birisi üzerinde agladigin omuzun kendi omzu olmasini
> >
> > istiyor.
> >
> > BIRISININ, SENIN BU MESAJI ONA GÖNDERMENE IHTIYACI VAR.

14 Eylül 2008 Pazar

Bir Miniğin Ramazan Günlüğü :)

Ramazan 1
Bu gün evde bir acaiplik var.
Herkes sessizce işine okuluna gidiyor.
Annem 'Zeynep hadi sana kahvaltı hazırlayalım' dedi.
Kimse yemek yemiyor, su içmiyor.
Ablam bile!

Ramazan 5
Önce diyet yaptıklarını sanmıştım.
İzledim hepsini.
Akşama doğru hepsi sessizleşiyor.
Sofrayı hazırlayıp ezanı bekliyorlar.
Onları böyle seyretmek, öyle hoş ki.
Başka zaman, susmak bilmeyen ablamın bu hali içten içe güldürüyor beni.
Ama gülmeye cesaretim yok.

Ramazan 9
'Niye böyle yapıyorlar?' Ablama sordum, 'Büyüyünce anlarsın..' dedi.
Zaten başka ne der ki…
Anneme sordum, Ramazan dedi.
Babama sordum, Oruç dedi.

Ramazan 11
Bu Ramazan ve Oruç isimli iki kişi, bizimkilere yeme-içme yasağı koymuş demek.
Arkadaşım Fatıma'ya sordum.
Onun ailesine gündüzleri yemek yemiyor su içmiyormuş.

Ramazan 14
Kaşık çatal sesleri, konuşmalar duydum.
Uyandım.
Babama haber vermeye koştum, yatağında yok!
Çaresiz, huysuz ablamın odasına koştum.
O da yok!
Korkmadım, Ben bu hırsızların hakkından gelirim!' dedim.
Aldım elime paspasın sapını, aniden açtım mutfak kapısını.
Sopamı havaya kaldırdım öylece kaldım oracıkta.
Bizimkiler yemek yiyorlar!
Vay uyanıklar.
Gündüz Oruç ile Ramazan'dan korkup gece yiyorlar.
Birde üstüme gülüyorlar…
Korkaklar.

Ramazan 17
Önceleri, Oruç ile Ramazan'ı bulup şikayet etmeyi düşündüm.
Fakat ablamın yemek yemedikçe pamuk gibi yumuşadığını fark ettim.
Babam ile Annem de artık tartışmıyorlar.
O zaman devam.
Belli ki Oruç ve Ramazan iyi kalpli iki amca.

Ramazan 19
Her gün bize beyaz başörtülü teyzeler geliyor.
Oturup birlikte Kur'an okuyorlar.
Her zaman ki gibi mobilyadan, gelinden, kaynanadan, konuşmuyorlar.
Ellerini açıp herkese dua ediyorlar.
Sevim teyze de başını örtmüş.
Çok da yakışmış

Ramazan 22
Her şey aynen devam ediyor.
Televizyonlar bile uslu uslu konuşuyor.
Hepsi akşam ezan okuyor.
İftar iftar deyip bütün şehir birden yemeğe başlıyor.
Ne hoş.

Ramazan 24
Oruç'u merak ediyorum.
Geçen gün Ayşe teyzem Annemle konuşuyorlardı.
Şöyle şöyle yaparsam Oruç bozulur mu?
Yok böyle olursa Oruç kaçar mı?
Demek ki Oruç, çok duygulu birisi.
İnsanlar kötü bir şey yapınca bozuluyor.
Kötülüğü gördüğü yerden kaçıyor.
Oruc'u ve Ramazan'ı artık iyice merak ediyorum.
Onlarla tanışmaya can atıyorum.

Ramazan 25
Bu günlerde herkes Kadir gecesinden bahsediyor.
Şimdiye kadar gecesi olan bir adam göremedim.
Bu Kadir de kim?
Bin aydan hayırlı gecesi varmış.
O gece uyumamak, namaz kılmak, Kur'an okumak önemliymiş.

Ramazan 26
İftarı çok sevdim.
Akşam yemek yemeye İftar diyorlar.
Gece yemek yemenin adı da Sahur.
İftar sonrası eğlenceler oluyor.
Babam camilere götürüyor bizi.
Herkes sokaklarda, camide, neşe içinde.

Ramazan 28
Merak içinde beklerken uyuyakaldım.
Kadir, gecesiyle beraber gelmiş gitmiş.
Ben göremedim.
Anlayamıyorum.
Bu yüzden ağabeyimi çok özlüyorum.
Ablama soru sormaya kalksam, bana doya doya gülüyor.
Sonra da arkadaşlarına anlatıyor, birlikte gülüyorlar.
Sinir oluyorum.
Abim uzak bir şehirde üniversitede okuyor.
'Abim ne zaman geliyor?' diye aneme soruyorum.
'Bayram gelsin, o da gelecek' diyor.
Oruç, Ramazan, gece gelen Kadir'den sonra şimdide Bayram!..
Soramıyorum 'Bayram kim?' diye.
Neden o gelmeden abim gelemiyor?
Belki de abimin arkadaşıdır.
Çok özledim abimi.
Bayram'ı da alsın gelsin tanışalım.

Ramazan 29 / Arefe
Sonunda bir hanım ismi duydum.
Arife diyemiyorlar mı ne?
Arefe diyorlar.
Niye Arefe?
'Arife' olması gerekmiyor mu?
Yengemin adı gibi yani...
'Arefe geliyor, daha temizliği bitirmedik.' diyor Annem.
Demek ki Arife teyze çok titiz.
İyice telaşlandılar.
Bir Bayram diyorlar, bir Arefe, harıl harıl çalışıyorlar.
Temizlik yapılıyor.
Yemekler hazırlanıyor.
Anneme 'Bayram ne zaman gelecek?' dedim, 'Arefe'den sonra' dedi.
Demek ki Bayram ile Arefe evli değil.
Akraba da değil.
Kafam karma karışık.
Salih abim bi gelse de her şeyi bana anlatsa.

Ve Bayram geldi

Sabah kalktığımda, herkesi kahvaltıda yakaladım!.
Oruç öldü heralde diye düşündüm.
Gece Abim gece gelmiş.
Sevinçten haykırdım.
Çok özlemişiz birbirimizi.
Bütün olanı biteni bir güzel anlattım Abime.
Yüzüme bakarken, bana tebessüm ettiğini gördüm.
Ablama sormamakla ne iyi ettiğimi anladım.
Abimin tebessüm ettiği yerde, Ablam kahkaha atar.
Abime küser gibi yaptım, hemen gönlümü aldı.
Bana her şeyi baştan anlattı, bu sefer de ben gülmeye başladım.

***

Abimden söz aldım.
Kimseye anlatmayacak, konuştuklarımızı yazmak için izin istedi.
Ben de verdim..
Ramazan günlüğü işte böyle ortaya çıktı.
Abim buna bir de isim buldu: 5 Yaş Sendromu.
Sendromu anlamadım.
Ama olsun, Abime güveniyorum.
Gerçi Ablam'a göre 4 yaşındayım.
Annem 5 yaşında olduğumu söylüyor.
Babam daha 4 yaşından gün almadı diyor.
Abim bu konu beni aşar diyor.

Bayramı çok sevdim.
Ama Ablam tekrar o sinirli haline dönecek diye, Ramazanın gidişine çok üzüldüm.

Bizim için her gün Ramazan olsa!..
Ne iyi olur..gulizargroup

YAVUZ SULTAN SELİM

HERKES YEDİĞİNİ GÖNDERİR





Yavuz Sultan Selim zamanında, İran şahı kıymetli mücevherlerle süslü bir sandık hediye gönderiyor Sultan Selim’e.

Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkıyor. Fakat bir de pis bir koku yayılıyor.
Dehşet bir koku, herkes burnunu tıkıyor.
Neyse en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyor.
Yani Osmanlıya acayip bir hakaret!

Cihan padişahı emir veriyor,
“Herkes düşünsün, buna ince bir şekilde cevap vermeliyiz”
Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor.

Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor.
İçine o zamanın Osmanlı İstanbul’unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatıyor, en altına da küçük bir pusula ve bir satır yazı gönderiyor.

Şah sandığı açıyor. Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum.
Anlam veremiyorlar tabii. Bizim elçi yiyor önce, sonra oradakilere ikram ediyor.
Kutunun içindeki pusulayı Şah okuyor:

“Herkes yediğinden ikram eder” !






Topal Koyun





İran'a açtığı seferde Sivas'a doğru yol almakta iken, yaşlı bir çoban koşarak Yavuz'un huzuruna geldi ve:
- Sulağımıza hoş geldin Sultanım! Görüyorum ki yorgunsun, açsın. Bu fakire misafir olursan gönül alırsın, dedi

Yavuz Sultan Selim Han:
- Ben tek başıma değilim çoban baba. Ardımda koca bir ordu var, buyurunca, çoban tevekkülle boynunu büktü ve:
-Allah Teâlâ kerimdir. Hele sen bir mola ver. Misafir kısmetiyle gelir, dedi.
Sultan Selim Han:
"Bunda bir hikmet olsa gerektir" diyerek ordusuna mola emri verdi. Çadırlar kuruldu. Çoban sürüden dört koyun seçerek yüzüp temizledi ve kazana koydu. Sonra Sultan Selim Han'a:
-Sultanım, askerler eti yerken kemikleri kırmasınlar, diyerek tenbihde bulundu.
Kazanlarda etler pişirildi ve gaziler davet edilerek kemiklerin kırılmaması bir daha tenbihlendi. Nöbet nöbet sofralara oturuldu. Bütün ordu doyuncaya kadar koyunlardan yemelerine rağmen bu dört koyunun etlerini bitiremediler. Sonra çoban, kemikleri bir araya getirerek dua etti. Askerler "Âmin" dediler. Koyunlar Allah Tela'nın izniyle dirildiler ve sürüye tekrar katıldılar. Sadece koyunlardan biri topallıyordu. Olanlara herkes şaşırmıştı. Yavuz Sultan Selim Han, çobana:
- Bu niçin topallıyor? diye sorunca çoban:
- Bir kemiği noksan olduğu için, dedi.
Bunun üzerine Sultan Selim Han, sakladığı aşık kemiğini çıkardı ve:
-Baba! Sizi denemek istemiştim. Kamil bir veli olduğunuz anlaşıldı. Kusurumuz afola. Bizi dualarınızdan eksik etme, diye rica etti.
Çoban da:
- Allah Teala'nın yardımı senin üzerindedir. Alemlere rahmet olarak gönderilen sevgili ve şerefli Peygamber Efendimiz ve sahabeleri senin yanındadırlar. Merak etme, zafer senin olacak, muzaffer olarak döneceksin, dedi.

13 Eylül 2008 Cumartesi

ANA KUZUSU

Ana Kuzusu

Cuma namazındaydık. Sağ tarafımda yaşlı bir adam, onun sağında ise tek kişilik boş yer vardı. Yaşlı adam, farza kalkarken arkaya döndü ve boşluğun gerisinde duran 14-15 yaşlarındaki gence:
- Saf'ı doldur evlat, dedi. Gel yanıma.
Çocuk, mahcup bir ifâdeyle:
- Mümkünse burada kılmak istiyorum, diye kekeledi. Oraya başkası geçebilir.
Yaşlı adam, çocuğun üzerinde bulunduğu uzun tüylü yeşil halıyı göstererek:
- Ne o dedi. Yoksa orası daha yumuşak diye mi gelmiyorsun?
Ve öfkeyle devam etti:
- Anne kuzusu, ne olacak...
Namaz bittiğinde, yaşlı adamın Cuma'sını tebrik ettim. Arkadaki genç de gelerek onun elini öptü. Adam, söylediklerine çoktan pişman olmuştu. Delikanlının nurlu yanaklarını okşarken:
- Sana 'anne kuzusu' dediğim için kusura bakma yavrum, dedi. Bir anda ağzımdan kaçtı işte...
Çocuğun gözleri dolu doluydu. Başını yere eğerken:
- Bu söylediklerinizde haklısınız efendim, dedi. Üzerinde namaz kılmak için ısrar ettiğim halı, vefât ettiğinde annemin tabutuna örtülmüştü. Orada secdeye kapandığımda, sanki beni kucaklamış gibi oluyor da...


Cüneyd Suâvi (Hayatın İçinden)

10 Eylül 2008 Çarşamba

Bu Ramazan Unutulmaz olsun...

Bu Ramazan Unutulmaz olsun, olur ki SON Ramazanımızdır...



İşte "Nerde eski Ramazanlar "dememek ve bu mübarek günlerden maksimum istifade için: 6 zaman ayırma ipucu ve bu zamanı kullanmak için 9 yol!

Vakit geçirmeden okuyun, harekete geçin! 'Zaman'ı temizleyin! Zamana adres bırakın!

1- Telefon:

Telefondaki konuşmalarınızı en aza indirmeye gayret edein. Düzenli olarak konuşmanız gerekiyorsa, bunları kısa tutun. Karşınızdaki şahsa bu ayın ehemmiyetinden bahsedin ve fırsat kaçırmadan bu aydan istifade etmek istediğinizi söyleyin. Ve onunla bu ipuçlarını paylaşın!

2- Yemek:

Bu ay İbadet ve Kur'ân ayı. Yemek yeme ayı değil. Onun için basit yemekler pişirip, ibadetlere ve Kur'ân'a vakit ayırmaya çalışın. Hanımlarına çok ve çeşitli yemekler yaptırıp vakitlerini mutfaklarda harcattıran kocalar var.. Eğer gerçekten mutfakta vakit geçirmeniz gerekirse, bir Kur'ân kaseti takın veya dilinizde zikir olsun.. [Yemekleri hızlı hazırlamak için de ipuçları bulabilirsiniz!]

3- Alışveriş:

Bayram alışverişinizi ŞİMDİ yapmaya çalışın. Ramazan'ın son on günü ibadetlere vakit ayırmamız gerekiyorken, kendimize ve çoluk-çocuğumuza yapacağımız alışverişlere harcıyoruz.Bu son on günde performans attırmalı ve Kadir Gecesi'ne hazırlıklı girmeliyiz! Bu Ramazan'ı geçen Ramazanlardan çok daha farklı yapmalıyız!

4- İftar partileri(!):

Ramazandaki iftar partileri giderek yaygınlaşıyor. Yılın diğer aylarında sosyal olmak için yeteri kadar vakit var. Bu ay bizim ayımız! Tabii ki birilerinin iftar yapmasını sağlamak sevaptır. Ama ihtiyacı olan fakir fukârayı bulup onları doyurmak daha efdaldir! Efendimiz (sav)'in hadislerinde oruç olan kişilere iftar yaptırmakla alakalı Hadis-i Şerifler bulunmaktadır..

5- Uyku:

Bu ay uykuya mümkün oldukça az zaman ayırın. İbadet ve güzel ameller işleme ayındayız. Bu Ramazan'ın son Ramazanımız olmadığını kim bilebilir? Uyku zamanlarını azaltmaya çalışın. Bu sadece bir ay geçerli, sonra normal düzeninize dönebilirsiniz!

6- Bilgisayar ve İnternet:

Hamdolsun, güzel işler yapıyorsunuz bilgisayarda. . Ama yine de bu ay bilgisayar, e-posta, forum... işlerini azaltmalısınız..





Diyelim, işlerden kısarak zaman ayırdık.. Şimdi ibadetleri düzenleyelim!






1- Farzlar:Farz olan namazları VAKTİNDE huşû ile kılmaya çalışın. Namaz vakti geldiğinde hazır olmaya bakın. Cenab-ı Hakka huşû ile namaz kılabilmek için dua edin. Ve namazda aklınıza gelen fikirlerden ve vesveselerden kurtulmaya çalışın. Namazdayken âlemlerin Rabbinin huzurunda olduğunuzu hatırlayın!

2- Sünnetler: Namazlardaki sünnetlere dikkat etmenin yanında öğle namazından önce ve sonra 4 rekat sünnet namaz kılmaya da çalışın..

İkindiden önce 4 rekat: Efendimiz (asm) buyurdular ki: "kim ikindi namazından önce 4 rekat namaz kılarsa Allah ona merhamet etsin." [Tirmizi]


3- Kur'ân-ı Kerîm: Ramazan Kur'ân ayıdır. Mümkün olan bütün dakikalarınızda bunu yaymaya çalışın. Eğer çalışıyorsanız, bir cep Kur'ân'ı temin etmeye çalışın. Kahve, mola, çay zamanlarında okumaya çalışın. Hissederek okumaya çalışın. Yavaş ve güzel bir sesle okuyun. Ve meâl ve tefsirle okumayı da deneyin.

4- Teravih ve Kıyam ül-Leyl (Gece Namazı):Teravih namazı için güzel ve uzun sureler okuyan imamlar tercihiniz olsun!

5- Teheccüd: Sahurdan biraz önce kalkıp 2 rekat teheccüd namazı kılabilirsiniz. Dua edilecek ve kabul olunacak mükemmel bir zamandır!

6- Dua: Kendinize, çoluk-çocuğunuza, eşinize-dostunuza etmek istediğiniz duaları düşünün. Her gün dua üzerine düşünün. Ve aklınıza geldikçe dua edin, günün içerisindeki makbul vakitlere gelebilir. İhlas, huşû ve Kadir Gecesi'ne erişmek için dua edin. [Hususen son on günde sizin için çok önemli şeyler için dua edin.]

7- Zikir: Günlük bir zikir seçin ve onun üzerinde yoğunlaşın. Bir zikir kitabı temin edip hemen başlayabilirsiniz!

8- Sadaka: İmkânınız olduğu kadar fazla sadaka vermeye çalışın. Özellikle çevrenizdeki fakirleri ve ihtiyacı olanları doyurmaya çalışın.

9- Son 10 gün: Ramazan içindeki ibadetleri ikiye, üçe katlama zamanı! Az uyku, çok ibadet... kılabildiğiniz kadar namaz ve edebildiğiniz kadar dua!

Huzur ve mutluluğu dünyanın her yerinde ihtiyacımızın olduğu bu günlerde kendimizin ve ailemizin huzuru için fırsat olan günlerdeyiz! Bu Ramazan eski Ramazanlarımızdan farklı olsun!

Ve unutmayın "Bu da geçer ya Hû!

Hayırlı, eskimez Ramazanlar!

Siyahnur.com

9 Eylül 2008 Salı

Yeni şeyler öğrenmek lazım ders çalışmak lazım :)

Bu başlıktan anlaşılacağı gibi öğrenmek hayatın en vazgeçilmez tadlarından biri inşallah evladlarımızda yetişirken bunu önemini idrak ederler.Hayatın anlam kazanması değerli olması insanın kendine değer vermesi öğrenilecek bir bilgidir .Kazanılması gerken bir bilgi öğrendiği sürece yaşar var olur insan değişimi ,gelişmeyi başarması buna bağlıdır .Güzelliklere kapı açar mutlu bir hayata en önemlisi kuvvettir öğrenmek .Aslında maddi manevi tüm değerleri içinde barındıran enyüce duygudur işin özü kısa yazılımı budur bundan sonraki tüm cümleler sonsuz açılımıdr bilginin ,öğrenmenin.

8 Eylül 2008 Pazartesi

Aşk






Bir tek senin görebileceğin bir yerden
sana gülümsüyorum...
onların duydukları kahkahalarım değil
aşkı tarif gerekirse sana
anlatayım
aşk ne biliyor musun
benim sana yaşadığım,
senin durmadan üstüne bastığın...

Ceyhun Yılmaz

Eski Karım

Hala sen varmışsın gibi
İki yastıkla yatıyorum..

Kimseye söyleme gidişini, ben söylemedim.
Elimde senin siparişin olmayan torbalarla geliyorum eve..
Ağlaya ağlaya öpüyorum yattığın yastığı yorganı
Sanki beni az önce yolcu etmişsin gibi çıkıyorum sokaklara..
Üst komşuya hava atarak, bi fiyaka bi görsen..
Ne garip bu insanlar!
Bütün mahalle, hatta alttaki bakkal bile seni geçen kasım öldü sanıyor...
Ne garip bu insanlar!
Hala her sabah bana selam veriliyor..
Sanki yaşıyormuşum gibi..

Ceyhun Yılmaz
Gidenin ardından bu kadar üzülen varmıdır üzüldüğünü bilmeden ve yaşarken kıymet bilen diğer yarım, karım ,canım diyen kaybedincemi anlar sevidğini kaybeden yada en kötüsü hiç anlamamasımı acaba:)kıymeti bilinen yaşarken kıyamadığı olanlardan olmak duasıyla

Benim Gibi

Yalnızca yağmur yağdığında seviyorum bu şehrin insanlarını..
Herkesin yüzü gözü ıslak,
Başları eğik omuzlarının arasında..
Yağmur yağdığında... Herkes..
Benim hep olduğum gibi...

Ceyhun Yılmaz

6 Eylül 2008 Cumartesi

EY HUZUR NERDESİN

Ramazanla birlikte huzurun sarması gerekmezmi insanı ama ben kendi kabrimde bir yaşamdayım sanki dönüp durmakta dünya ,hayat devam etmekte ama benim için değil .Sanki birşey tükendi hayatımda dua bile edemiyorum rabbimden yardımdan başka ama nasıl dua etmeli de bu çıkmazdan kurtulmalı bu samimiyetsiz sahte yüzlerden kurtulmalı ,nasıl bir dua benim hissettiğim yalnızlığa çare olur kalbimdeki boşluk nasıl hakikatine uygun ayara getirilir .Ruhum huzur arıyor bir damla ya muhtaç ,bir sıcak sohbete aç kimki beni benden iyi anlayan evet biri var ama neden her daim yanında olana değilde bir ete kemiğe bürünmüşe bu açlık.Neden ruhum huzur bulmuyor tebdili mekanda ferahlık varmış ya ben o ferahlığı aramaktayım .Belki hicret etmeli bir deve kervanıyla.uzaklaşmalı yüzleri tanıdık kalpleri parça parça leş olmuşlardan .Paylaşılmaz sandığımız ne varsa bizim değildir aslında hiç`de olmamıştır bildiğimiz halde niyedir bu anlam veremediğim hırsımız dünaya`ya en allah`tan korkar görünen nereye hazırlık kalp kırarak.Üzerine basa basa çıktığınız mevkiler sizi cennete nasıl götürür en fazla bir iktidar vakti geçirdikten sonra indiğiniz koltuk ne kadar huzur verir size mühletiniz bittiği gün yüzyüze baktığımız da yüzlerin ak olması duasıyla.

1 Eylül 2008 Pazartesi

HERKESE HAYIRLI RAMAZANLAR

Peygamber Efendimizin Lisanından Ramazan
Oruç, İslâm'ın dördüncü emridir.

- İnsanın manevî yönden gelişmesini sağlar.
- Oruç tutan kimseyi kötü davranışlardan ve iffetsizlikten alıkor;
- ve Cehenneme girmesine engel olur.1

Allah Teâlâ, işte bu gibi özellikleri sebebiyle orucu hem Muhammed ümmetine, hem ondan önceki ümmetlere farz kıldı.2

Orucun "sayılı günlerde," yani yılda bir defa Ramazan ayında tutulmasını emretti.3


Oruç tutmanın sevabı

Namaz kılan, zekât veren ve haccedeni herkes görür. Fakat bir kimsenin oruç tuttuğunu sadece Allah bilir. Oruca riya ve gösteriş bulaşmadığı için, oruç tutan kimsenin Allah katında farklı bir yeri vardır.

Peygamber Efendimizin bildirdiğine göre Allah Teâlâ bu özel durumu şöyle açıklamıştır:
Oruç tutan kimse; yemesini, içmesini ve her türlü bedenî zevkini sadece Benim rızâmı kazanmak için bırakır; bu sebeple onun ödülünü bizzat Ben vereceğim.

Oruç tutan kimsenin çok sevindiği iki zaman vardır. Biri akşam iftar ettiği zaman, öteki de Rabbine kavuştuğu zaman.4

Orucun ve oruçlunun değerini şimdi de Resûl-i Ekrem Efendimizden dinleyelim:

Oruçlu bir ağzın kokusu, Allah yanında en güzel kokudan daha değerlidir.

Sevap olduğuna inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutan kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.5

Allah Teâlâ, kendi rızâsı için oruç tutanı, Cehennem ateşinden yetmiş yıl uzaklaştırır.6

Cennetin sekiz kapısı vardır. Namaz kılanlar, kıyamet gününde Cennete namaz kapısından; cihad edenler cihad kapısından, sadaka verenler sadaka kapısından gireceklerdir.

Bu sekiz kapıdan birinin adı Reyyân’dır. O kapıdan sadece oruç tutanlar girecektir.

Mahşer yerinde bir ara "Oruç tutanlar nerede?" diye seslenilecek. Oruç tutanlar yerlerinden doğrulacak. Onlar Cennete girince bu kapı kapanacak; artık oradan kimse girmeyecek. Reyyân kapısından girenler bir daha susuzluk çekmeyecek.7

Sahâbîlerden biri, Peygamber Efendimizden, kendisine fayda verecek bir ibadet tavsiye etmesini istedi. Resûl-i Ekrem ona "Oruç tutmanı tavsiye ederim. Onun gibisi yoktur" buyurdu.8 Böylece orucun gösterişten uzak, ihlâs ve samimiyetle yapılan müstesna bir ibadet olduğuna işaret buyurdu.


Ramazan ayının değeri

Şimdi yine Sevgili Efendimizi dinleyelim:

Ramazan ayının daha ilk gecesinde Cennetin bütün kapıları ardına kadar açılır; Cehennemin kapıları birer birer kapanır; azgın şeytanlar bağlanıp tesirsiz hale getirilir." 9

Oruç tutan kimse, büyük günahlardan sakınırsa, iki Ramazan arasında yaptığı günahları affedilir.10

"Bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi" bu aydadır." 11

Ramazan ayını oruçla geçiren, bir de her ay üç gün oruç tutan kimseye bütün yıl oruç tutmuş gibi sevap verilir.12 Çünkü iyiliklere on katı sevap verilecektir.

Bir ibadete ve iyiliğe on katı sevap verileceğini Allah Teâlâ da belirtmiştir.13

Ramazan ayı Kur'ân ayıdır. Peygamber Efendimiz Ramazan'ın her gecesinde Cebrail aleyhisselâm ile buluşur ve o güne kadar inen Kur'ân âyetlerini karşılıklı olarak birbirlerine okurlardı.14

Allah'ın Resulü her zaman cömertti; ama Cebrail aleyhisselâm ile çokça buluştuğu bu ayda, esen rüzgârdan daha cömert olurdu.15


Oruçlu nasıl olmalı?

Oruçlunun sadece midesi değil, dili de oruç tutmalıdır. Bunu Peygamber Efendimiz şöyle anlatmıştır:

- Oruçlunun ağzından kesinlikle kötü söz çıkmamalı,
- kimseyle kavga etmemeli,
- yalan söylemekten, boş ve mânâsız konuşmaktan kaçınmalıdır.
- Eğer biri ona hakaret etmeye kalkarsa, "Ben oruçluyum" deyip geçmelidir.16

Hem oruç tutup, hem yalan söyleyenin, yalan dolanla iş yapanın, yemeyi içmeyi bırakmasına Allah Teâlâ hiç değer vermeyecektir.17
Orucu oruç gibi tutmayanların eline, aç susuz kalmaktan başka birşey geçmeyecektedir.18


Sahur ve iftar vakitleri

Ramazan ayının her ânı değerli olmakla beraber bu ayda özel zamanlar vardır. Bu zamanlardan biri sahur, diğeri iftar vaktidir.

Sahur vakti hakkında Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Sahur yapınız, çünkü sahurda bolluk, bereket vardır."19

Bizim orucumuzla Ehl-i Kitab'ın orucunu birbirinden ayıran en önemli fark sahur yemeğidir.20

Peygamber Efendimiz iftar vaktine de önem verilmesini istemiş; iftar saati girdiği anda oruç açmayı tembih ederek şöyle buyurmuştur:

"Müslümanlar, oruç açmakta acele ettikleri sürece hayır içinde yaşarlar."21


Kadir Gecesi

Ramazan ayı içinde en değerli zaman dilimi Kadir Gecesidir. Allah Teâlâ, "kutlu bir gece" olduğunu haber verdiği22 Kadir Gecesinin önemini özel bir sûre ile, Kadir Sûresi ile belirtmiş, ve:
- Kur'ân-ı Kerîm'i Kadir Gecesinde indirdiğini,
- Kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğunu,
- o gecede sabaha kadar Allah'ın izniyle meleklerin ve Cebrail'in yeryüzüne indiğini,
- o gece yeryüzüne barış ve esenliğin hâkim olduğunu haber vermiştir.23

Resûl-i Ekrem Efendimiz de şu gerçekleri bize bildirmiştir: Bu mübarek geceyi, faziletine inanarak, karşılığını Allah'tan bekleyerek değerlendiren kişinin geçmiş günahları bağışlanır.24

Kadir Gecesini Ramazan ayının son on günündeki tekli gecelerde,25 hattâ Ramazan'ın yirmi yedinci gecesinde aramalıdır.26 Kadir gecesinin sabahında güneşin, iyice yükselinceye kadar, ziyâsı ay gibi sönük olur.27

Bir adam Resûl-i Ekrem'e gelerek yaşlı ve hasta olduğunu, geceleyin namaz kılamadığını, fakat Kadir Gecesinde ibadet etmeyi arzu ettiğini belirterek o geceyi kendisine söylemesini istedi; Peygamber Efendimiz de ona, Ramazan'ın yirmi yedinci gecesinde ibadet etmesini tavsiye etti.28

Bununla beraber Efendimiz, Ashabına, Kadir Gecesini Ramazan'ın yirmi dokuzuncu, yirmi yedinci, yirmi beşinci gecelerinde aramalarını da söyledi.29


Kadir Gecesi nasıl dua etmeli?

Bir gün Hz. Âişe, Allah'ın Elçisine Kadir Gecesine rastlarsa nasıl dua etmesi gerektiğini sordu. Peygamber Efendimiz de ona şöyle dua etmesini söyledi:
Allahım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet!30


İ'tikâfa çekilmek

Sevgili Peygamberimiz Ramazan ayının son on gününde dünya işlerini bırakır, Mescid-i Nebevî'ye çekilir, sadece ibadetle meşgul olurdu.

Ailesini de bu gecelerde ibadet etmeleri için uyandırırdı.

Itikâf denen bu ibadet sırasında Peygamber Efendimiz namaz kılar, Kur'ân okur ve tefekkürle meşgul olurdu.

Vefatından sonra da eşleri itikâfa çekilmeye devam etti.31


Teravih namazı

Ramazan ayının oruçtan sonra en belirgin ibadeti teravih namazıdır. Sahâbîler, Peygamber Efendimizin kendi başına teravih namazı kıldığını öğrenince, bu namazı kendilerine de kıldırmasını istediler. Hz. Peygamber onlara sadece üç defa teravih namazı kıldırdı.

Bu olay şöyle oldu:

O yıl Ramazan ayının çıkmasına yedi gün kalmıştı.
Her gece yatsı namazını kıldırdıktan sonra evine çekilen Peygamber Efendimiz, o gece mescitte kaldı ve Ashabına ilk defa teravih namazı kıldırdı. Teravih, gecenin üçte birine kadar devam etti.

Ertesi gün ağızdan ağıza Peygamber Efendimizin teravih namazı kıldırdığı haberi yayıldı. Sahâbîler mescitte toplandılar; fakat Efendimiz o akşam teravih namazı kıldırmadı.

Ertesi gün yine teravih namazı kıldırdı ve namaz gece yarısına kadar devam etti. Bir sonraki gün yine kıldırmadı.

Nihayet Ramazan'ın çıkmasına üç gün kala, eşlerine ve kızlarına da haber göndererek bütün gece devam eden bir teravih daha kıldırdı. O gün Müslümanlar sahurlarını zor yapabildiler. Sevgili Peygamberimiz teravih namazının farz olabileceğini, bunun da Müslümanları zora sokacağını düşünerek bir daha teravih kıldırmadı.32

Herkesin teravih namazını kendi evinde kılmasını tavsiye etti.

O günden sonra Sahâbîler, hem Peygamber Efendimiz zamanında, hem Hz. Ebû Bekir devrinde, hem de Hz. Ömer'in hilâfetinin ilk yıllarında teravih namazını evlerinde kıldılar.

Teravih namazlarının camide cemaatle kılınması âdeti, Hz. Ömer devrinde başladı.


Şevval orucu

Resûl-i Ekrem Efendimiz, Ramazan orucunu tutanların, Ramazan'ın hemen ardından gelen Şevval ayında altı gün daha oruç tutmalarını tavsiye etti. Böylece otuz beş veya otuz altı gün oruç tutmuş olacaklarını, her iyiliğe on misli karşılık verileceğine göre, bir yıl boyunca oruç tutmuş gibi sevap kazanacaklarını söyledi.33


Asr-ı Saadetten Bir Hatıra

Haris el-Eş'arîradıyallahu anh anlatıyor:

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Allah Teâlâ, Zekeriyyâ Peygamberin oğlu Yahya aleyhisselâm'a, hem kendi yapması, hem de İsrailoğullarına emretmesi için beş buyruk verdi.

Yahya Peygamber bu emirleri halka duyurmayı azıcık geciktirince, Îsâ aleyhisselâm onun yanına geldi:

"Yahya!" dedi. "Cenâb-ı Hak, hem bizzat yapman, hem de İsrailoğullarına emretmen için sana beş buyruk verdi. Bu emirleri onlara ya bir an önce söyle, yoksa ben söyleyeceğim." Yahya Peygamber:

"Kardeşim!" dedi Îsâ aleyhisselâm'a. "Allah'ın bana verdiği emirleri halka ben değil de sen duyurursan, Cenâb-ı Hakk'ın bana azap etmesinden veya beni yerin dibine geçirmesinden korkarım."

Sonra da halkı Beytülmukaddes'te topladı. Cami ağzına kadar doldu; hattâ halk şerefelerde oturdu.

Yahya Peygamber, Allah'a hamd ve senadan sonra vaaza başlayıp şunları söyledi:

"Allah bana hem bizzat uygulamam, hem de size söylemem için beş emir verdi. Ben de size onları yapmanızı emrediyorum.

İlk olarak Allah'a ibadet edecek, Ondan başkasını İlah yerine koymayacaksınız. Allah'tan başkasını İlah yerine koyan kimse bakınız neye benzer:

Bir adam, kendi öz malından bir miktar altın veya gümüşle bir köle satın alıyor ve ona 'Bak oğlum!' diyor. 'Şurası benim evim, şu da işim. Çalış, kazancını getir, bana ver!' Ama o köle ne yapıyor; kazandığı paraları efendisine değil, götürüp başkasına veriyor. Söyleyin bakalım; hanginiz kölesinin böyle davranmasını ister?

Sizi Allah yarattı ve rızkınızı O verdi; öyleyse kesinlikle Allah'tan başkasını ilah yerine koymayınız.

Allah Teâlâ size namaz kılmayı emretti. Namaz kılarken kesinlikle sağa, sola bakmayınız. Bir kul namazda sağa sola bakınmadığı sürece, Allah Teâlâ namaz boyunca yüzünü hep onun yüzüne çevirir.

Size oruç tutmanızı emrediyorum. Bakınız oruç neye benzer: "Bir topluluk arasında bir adam, adamın da, içinde misk bulunan bir çantası var. O çantadan gelen güzel koku herkesi mest ediyor ve herkes onu koklamak istiyor. İşte oruç böyle bir şey.

Oruç tutan kimsenin ağız kokusu, Allah yanında misk kokusundan daha değerlidir.

Size sadaka vermenizi de emrediyorum. Bakınız, sadaka vermek neye benzer:

Düşman, bir adamı yakalayıp esir etmiş, ellerini boynuna bağlamış, boynunu vurmak üzere bir meydana getirmiştir. Adam, kendini esir edenlere: 'Beni fidye karşılığında serbest bırakınız; çalışıp kazanırım, kazancımı getirip size veririm' demiş ve böylece canını ölümden kurtarmıştır. İşte sadaka böyledir.

Size bir de Allah'ı çokça zikretmenizi emrediyorum. Bakınız zikir neye benzer:

Bir adam düşmandan kaçmaktadır. Düşman ise onu süratle takip etmektedir. O sırada adamın karşısına sağlam bir kale çıkmış, o da bu kaleye sığınarak canını düşmandan kurtarmıştır. İşte bir kul da kendisini şeytandan ancak zikir sayesinde kurtarabilir."

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bunları anlattıktan sonra şöyle buyurdu:

"Ben de size, Allah Teâlâ'nın bana emrettiği şu beş şeyi emrediyorum:
- Yöneticinizin emirlerine uymayı,
- cihad etmeyi,
- hicret etmeyi,
- İslâm cemaatiyle birlikte bulunmayı. İslâm cemaatinden bir karış da olsa ayrılan kimse, tekrar oraya dönünceye kadar, boynundaki İslâm ilmiğini çözüp atmış demektir.
- Câhiliyyet dâvası güden kimse, Cehennemlik olur.

O sırada Sahâbîlerden biri:

"Ey Allah'ın Elçisi!" dedi. "O adam namaz kılıp oruç tutsa yine de Cehennemlik mi olur?"

Allah'ın Elçisi şöyle buyurdu:
"Evet, namaz kılıp oruç tutsa ve kendini Müslüman zannetse bile yine de Cehennemlik olur.

"Sizi 'Müslümanlar,' 'mü'minler,' 'Allah'ın kulları' diye adlandıran Allah'ın dâvasına sahip çıkınız." 34

Bu ayda ettiğimiz bütün hayırlı dualarımız kabul olsun inşallah.Dualarımızda birbirimizi unutmayalım .