30 Kasım 2008 Pazar

Muhteşem Fırsat: Zilhicce'nin On Günü; Leyali-i Aşere

Ramazanın yarısından sonra başlayan ayrılık hüznü, Kadir Gecesi’nden sonra artar ve son teravih-son oruçla birlikte zirveye çıkar. Artık rahmet ve mağfiret ayı bitmekte, bire bin verilen geceler veda etmektedir. Maneviyata duyarlı nice mü’min gözyaşı döker, hatta bayramı buruk geçirir.

Şevval ayında tutulan altı oruç acılı yüreklerimizi bir derece teskin eder. Sanki Ramazan’ın küçük bir uzantısını yaşarız. Kurban Bayramı’ndan önceki Zilhicce’nin ilk on günü ise, Ramazandaki bol sevaplı ve çok feyizli ibadetlerden ayrılan mahzun gönüllerimize âdeta bir “teselli armağanı”dır. “Keşke Ramazan biraz uzun olsaydı…” ya da “Ah, Ramazanı hakkıyla ihya edebilseydim…” diye yanan gönüllerimize muhteşem bir fırsattır bu on gece.

Kur’an-ı Kerim’de Fecr Suresi’nin başında, “On geceye yemin olsun ki…” ifadeleriyle bahsedilen bu on gecenin ne muazzam bir hazine olduğunu ne yazık ki hakkıyla bilemiyoruz. Bazı kaynaklarda bu on gecenin Ramazan’ın son on günü veya Muharrem’in onuncu gününe (Aşure Gününe) kadar olan on gün olduğu kayıtlı olsa da genel görüş ve kabul, bu mübarek on günün Zilhicce ayının ilk on günü olduğudur. Yani her senenin Kurban Bayramından önceki ilk dokuz günü ve Kurban bayramı günü olmak üzere tam “on gün”

Zilhicce, umumi af ve bağışlanma ayıdır

Kamerî ayların 12’ncisi olan Zilhicce ayı, İslâm’ın beş esasından biri olan hac ibadetinin yerine getirildiği umumi af ve bağışlanma ayıdır. İşte bu mübarek ayın yukarıda da ifade ettiğimiz birinden onuna kadar olan zaman dilimi “leyâli-i aşere”, yani on mübarek gecedir. Onuncu gün Kurban Bayramı’nın ilk günüdür.

İşte bu günlerin kıymetini anlatan Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) muhteşem müjdesi:

“Allah'a ibadet edilecek günler içinde Zilhicce'nin ilk on gününden daha sevimli günler yoktur. O günlerde tutulan her günün orucu bir senelik oruca, her gecesinde kılınan namazlar da Kadir Gecesine denktir.” (Tirmizi: Savm, 52; İbn Mace: Sıyam, 39)

Demek ki, bugünlerde tutulan bir oruç, 360 gün oruca bedel olabilir. Rabbimizin rahmet ve bereketi o kadar coşmaktadır ki, bir günlük oruca bir yıllık oruç sevabı vermektedir. Böyle güzel ve tatlı bir müjdeye ilgisiz kalmak mümkün mü? Bu gecelerin Kadir Gecesine benzetilmesi ise, ayrı bir güzelliktir. Çünkü, Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır ve 83 yıllık ibadete bedeldir.

Bugünlerde tesbihi, tahmidi, tehlili ve tekbiri çok söyleyin

Yine Efendimizden (s.a.v.) harika bir teşvik cümlesi:
“Allah indinde Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi, tahmidi, tehlili ve tekbiri çok söyleyin!” (Abd b. Humeyd, Müsned, 1/257)

Tesbih, sübhanallah; tahmid, elhamdülillah; tehlil, lâilâheillâllah; tekbir ise Allahu ekber demektir. Tesbih, tahmid ve tekbirin namazın çekirdekleri hükmünde olduğunu düşünürsek, bugünlerde nafile namazları arttırmanın ne kadar büyük sevap olduğunu anlayabiliriz.

Yukarıdaki hadisi destekleyen şöyle bir rivayet daha vardır: “Günlerden hiçbiri yoktur ki onlarda yapılan bir iş Zilhicce’nin ilk on gününde yapılan işten daha faziletli ve yüce, Allah’a daha sevimli olsun…” (Tirmizi, Savm: 52; Darimî, Savm: 52)

İbni Abbas'ın şu rivayeti ise, bugünlerdeki ibadetin cihattan bile faziletli olduğunu gösteriyor:

Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam şöyle buyurdu:
“Allah katında içinde bulunduğumuz şu günler (Zilhicce'nin ilk on günün)deki salih amelden daha sevimli (salih amelin bulunacağı) başka günler yoktur.”
Sahabeler, sordular:
“Ya Resulallah, Allah yolunda cihat da mı?”
Resulullah (s.a.v.) cevap verdi:
“Evet, Allah yolunda cihat da. Meğerki bir adam canıyla ve malıyla cihada çıkıp da kendisine ait mal ve candan hiçbir şeyi geri getiremez olursa, o başka.” (İbni Mâce, Sıyam: 39.İbni Hacer, 5:119)

Buna göre, cihada çıkıp malını feda edip kendisi de şehit olan kimsenin ameli bu on gündeki amelden daha faziletlidir.

Arefenin yeri başkadır

Bugünlerde oruç tutup, gündüzünü ve gecelerini de ibadetle geçirmek hem affa, hem de büyük sevaplar elde etmeye vesile olur.

Bu on gün içinde Arefe gününün yeri ise bambaşkadır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Arefe günü tutulan oruç hakkında şöyle buyurmaktadır:

“Arefe günü tutulan oruç, geçmiş bir senenin ve gelecek senenin günahlarına keffaret olur.” (Tergîb ve Terhîb Trc, 2. 457)

Hz. Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahman, Arefe günü kardeşi Hz. Aişe’nin (r.a.) huzuruna girdi. Hz. Aişe oruçlu olduğu için hararetten dolayı üzerine su dökülüyordu. Abdurrahman ona:
“Orucunu boz” dedi. Hz. Aişe:
“Resulullahın (s.a.v.), ‘Arefe günü oruç tutmak, kendisinden önceki senenin günahlarına keffaret olur’ dediğini işittiğim halde iftar mı edeyim?” dedi. (Tergîb ve Terhîb Trc, 2. 458)

“Keffaret olur”, günahları örter, affettirir, demektir. Bizim gibi neredeyse bir günah denizinde yüzen ahir zaman Müslümanları için bundan daha büyük bir müjde olabilir mi? İşte af ve mağfiret fırsatı!

Başka bir rivayette ise Hz. Aişe şöyle demiştir:
“Arefe gününün orucu bin gün oruç tutmak gibidir.” (Tergîb ve Terhîb Trc, 2. 460)

Demek ki, bir günlük arefe orucu, üç yıllık normal günlerde tutulan oruç sevabına denktir.

Efendimiz, bugünün faziletini şöyle anlatır:
“Arefe günü gelince, Yüce Allah rahmetini saçar. Hiçbir gün o günde olduğu kadar insan cehennemden azat olunmaz. Kim Arefe günü gerek dünya ve gerekse âhiret ile ilgili olarak Allah’tan bir şey isterse, Allah onun dileğini karşılar.”

Yine konuyla ilgili bir hadis şöyledir:
“Arefe gününden daha faziletli bir gün yoktur. Allahü Teala o gün, yer ehli ile meleklere karşı övünür ve (Arafat’taki hacıları kast ederek) şöyle buyurur:
‘Kullarıma bir bakın. Saçları başları dağınık, toz toprak içinde her uzak ilden bana geldiler. Bu hâlleri ile onlar, rahmetimi ümit etmekteler, azabımdan dahi korkmaktalar. Şahit olunuz, onları bağışladım. Onların yerlerini cennet eyledim.’
Melekler derler ki:
‘Onların arasında biri var ki; yalancıktan bu işi yapar. Falan kadın da öyle.’
Allahü Teâla şöyle buyurur:
‘Onları da bağışladım.’

Arefe günü olduğu kadar, hiçbir gün cehennemden daha çok azat edilen olmaz.”
Bu arada şunu hatırlatalım: Hadislerde zikredilen Zilhicce'nin ilk on gününden maksat ilk dokuz günüdür. Çünkü Zilhicce'nin onuncu günü Kurban Bayramı’nın birinci günüdür, bugün oruçlu olmak caiz değildir; ancak o gün de ibadet günüdür. Müstehap olan oruç, Kurban Bayramı’ndan önceki ilk dokuz gündür. On geceye ise, Kurban Bayramı’nın gecesi dahildir. Çünkü geceler önce gelmektedir.
Ayrıca Zilhicce'nin sekizinci gününe “terviye günü” dokuzuncusuna “Arefe günü”; Kurban bayramı gününe (onuncu güne) “nahr=kurban günü”, ondan sonraki üç güne de “teşrik günleri” denilmiştir.

Bu günlerde kazası olmayanlar, beş vakit namaza ilaveten nafile ibadetlere de ağırlık vermelidirler. Kazası olanlar ise daha çok kaza namazları kılmalıdırlar.

Bu on günü hangi ibadetlerle değerlendirmeliyiz?

Her şeyden önce her zaman ve zeminde en vazgeçilmez ibadet olan beş vakit namazı asla ihmal etmemeliyiz. Çünkü, hiçbir nafile ibadet farzların yerini tutamaz. Namazlarda cemaate katılmak için gayret etmeli, daha bir dikkat ve huşu ile eda etmeliyiz. Mümkünse bugünlerde oruç tutup zamanımızı Kur’an, istiğfar, salavat, zikir ve dua ile geçirmeliyiz. Her zaman yapamayanlar bile hiç değilse bugünlerde kuşluk, evvabin, teheccüt gibi namazları kılmalı, affa nail olmak için çırpınmalıdır.

Hatta affa ve rızaya nail olmayı hedef kabul ederek, bu on günü sanki Ramazan’ın son on günüymüş gibi geçirmeliyiz. Buna güç yetiremeyenler, hiç değilse arefe gününü ve bir gün öncesini oruçla ve ibadetle geçirmelidirler. On gece içinde, bilhassa terviye, arefe ve bayram gecelerini ihya etmenin özel bir yeri vardır.

Arefe günü bin İhlâs Suresi okumak çok faziletlidir. Çünkü arefe, tevhidin, azamet ve kibriyanın tam hissedilip ilan edildiği gündür. Bunun için Arefe gününün sabah namazında başlayıp bayramın dördüncü gününün ikindi namazına kadar 23 vakit farzlardan sonra teşrik tekbirlerini getirmek vaciptir. Hatta bu tekbirleri on gün içinde müsait oldukça söylemek büyük sevaptır.

Bugünlerde milyonlarca mü’min haccetmek için mukaddes topraklara gitmiş, kimi Kâbe’yi tavaf ediyor, kimi ağlayarak dua ediyor, kimi Medine’de Ravza-yı Mutahhara’da gözyaşı döküyor, kimi zikir ve dua ile sa’y ediyor, kimi Makam-ı İbrahim’de gözyaşıyla namaz kılıyor, kimi Mültezem’de af için yalvarıyor… Hepsi kendileri ve mü’minler için af, mağfiret, rıza, tevfik ve hidayet istiyor. Arefe günü ise, hepsi Arafat’a gelmiş, “Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk” sadalarıyla asumanı inletiyor, gözyaşıyla kıldıkları namaz ve ettikleri dua ile Rabbimizin rahmetine sığınıyor.

İşte kendimizi hayalen hacda hissetmek, onları izleyerek kendimizi onların içinde saymak yoluyla manevî bir hâl kazanabiliriz. İnşallah dua ve ibadetlerimizin hacıların yaptıkları ubudiyete dahil olmasını ümit ederek ibadet edelim.

Şunu da unutmayalım ki, hadislerde verilen müjdelere nail olmak için o günleri nicelik ve nitelik olarak en üst seviyede değerlendirmemiz gerekir. Böylece bambaşka bir halete bürünür, ibadetin hazzını yaşar, inşallah Kurban Bayramı’na affedilmiş olarak girebiliriz.

-“Allah indinde Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi, tahmidi, tehlili ve tekbiri çok söyleyin!” (Abd b. Humeyd, Müsned, 1/257)

- Kamerî ayların 12’ncisi olan Zilhicce ayı, İslâm’ın beş esasından biri olan hac ibadetinin yerine getirildiği umumi af ve bağışlanma ayıdır. Bu mübarek ayın birinden onuna kadar olan zaman dilimi “leyâli-i aşere”, yani on mübarek gecedir. Onuncu gün Kurban Bayramı’nın ilk günüdür.

- Bu on günde beş vakit namazı asla ihmal etmemeliyiz. Namazlarda cemaate katılmak için gayret etmeli, daha bir dikkat ve huşu ile eda etmeliyiz. Mümkünse bugünlerde oruç tutup zamanımızı Kur’an, istiğfar, salavat, zikir ve dua ile geçirmeliyiz. Her zaman yapamayanlar bile hiç değilse bugünlerde kuşluk, evvabin, teheccüt gibi namazları kılmalı, affa nail olmak için çırpınmalıdır.

On Günlük İhyanın Püf Noktaları

- Birçok insan bugünlerin kıymetini bildiği halde günlük işlerin ve ilişkilerin içinde tam bir ihya programı yapamıyor. Ya unutuyor ya dünya işlerine zaman ayırıyor ya da tam istifade edemiyor. Bunun için şu basit, ama etkili tavsiyelere dikkat edin:

- Her yılın Kurban Bayramı öncesi 9 günü ile Kurban Bayramı gününü yani Zilhicce’nin ilk on gününü ajandanıza veya her gün gördüğünüz bir yere not edin.

Bu on gün içinde sizi meşgul edecek misafirlik, yolculuk ve yorucu işlerden uzak durun. Bu tür programları ya öne alın veya erteleyin.

- Seçici olmadan maç, dizi, haber izlemek gibi boş ve sizi ilgilendirmeyen işlere zaman ayırmaktan her zaman kaçının; bu on günde ise daha bir titiz olun.

- Bugünlerde sağlığınıza özel bir önem verin ki, ibadet ve zikirden geri kalmayın. Ameliyat ve uzun tedavileri bugünlere denk getirmeyin.

-Eğer ev hanımı, emekli, yaşlı gibi mesaiye bağlı bir işiniz yoksa bu on günü sanki i’tikafa girmiş gibi dolu dolu geçirin.

- Öğrenci, memur, işçi gibi belirli bir uğraşınız varsa, mümkün olduğu kadar izin ya da tatil günlerinde oruç ve ibadete ağırlık verin.

- İş, okul vs. sizi mutlaka meşgul etse bile aralardaki “ölü zamanları” değerlendirin. Bunlardan kastımız, iş ve okula gidip gelirken, teneffüs, sıra bekleme gibi durumlardaki boş zamanlardır. Bu zamanları Kur’an, salavat, dua, istiğfar ve zikirle değerlendirin.

- Yanınızda sürekli küçük ebatlı bir Kur’an veya bir evrad kitabı taşıyın. Boş zamanlarda birkaç sayfa bile okusanız kârdır.

- Kur’an okumasını bilmeseniz bile, ezberinizde olan sureleri defalarca okumanız büyük sevaptır.

- Bu on gecede daha az uykuyla idare edin ve uykunuzu kaçıracak çay, kahve gibi içecekleri daha çok tüketin.

- On günün tümünde oruçlu olamadıysanız fırsat bulduğunuz gün Cuma’ya denk gelse bile yine oruç tutun. Çünkü, başka günlerde tutmaya imkanı olduğu halde Cuma günü tutmak mekruhtur. Öyle bile olsa, mekruh sevabından biraz eksilir demektir, yoksa hiç tutmayan zaten hiç sevap kazanmamış olur.

- Zaman kazanmak için bayramlık ve kurbanlık alış verişini önceden yapmaya çalışın.

Kaynak: Moral Dünyası Dergisi

27 Kasım 2008 Perşembe

salavat

Efendimiz Hz.Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki : Dua sema ile arz arasında durur. Bana salat okunmadıkça, Allah'a yükselmez. Beni hayvanına binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve salat okuyun. Tirmizi, Salat 532 www.ankebut.net

Utaniyorum Allah'im..

..Ondört asir önce cekilen eziyetleri hayirtayip, cekilenleri bilince..
..Sacma sapan sebepleri sorunmus gibi büyüttügüme..
..O Allah dostlarinin cektikleri onca cileye ve yilmadiklarini düsününce..
..Utaniyorum yildigim o günlere..
..Sebepsiz üzüldügüm "care"li caresizliklerime..
..Imkansiz sandigim her bir seyi önüme sunulmus görünce..
..Utaniyorum, kimsem yokmus gibi yakindigim günlere..
..Annem babam oldugu halde hemde..
..Oysa Sultanlar Sultaninin (s.a.v.) ne annesi oldu ne babasi..
..Bunun icin ezigim ki öyle..
..Imkanim ve zamanim oldugu halde degerlendiremedigim günlere..
..Cahiliye dönemini yasamisiz diye..
..Utaniyorum, uykumu ibadetime tercih ettigim gecelere..
..Rabbe en yakin vakit gecedir, bunu bile bile hemde..
..Duanin red olunmadigi, o essiz gece vakitlerinde,
..Alnimi seccademde yeterince tutamadim diye..
..Elimi dua icin acamadigim gün ve gecelere..
..Utaniyorum, Rabbimin ve Resulünün (s.a.v.) adini yeterince anamadim diye..
..Yemek yerken, ac kalanlari hatirliyamadigim günlere..
..Bir kac hurma ile doyan Resul-i Ekrem'i ve Ashabini bilince..
..S1k1ntiyi dert ettigim "s1k1ntisiz" halime..
.."S1k1nt1 nedir, bilmedik ki.." gercegini bilince hemde..
..Sükretmeyi unuttugum anlara, acziyetime..
..Her seye utaniyorum iste..
..Kusursuz ni'metlerle yasadigimiz icin sükredecegimize,
..Ni'metleri görmeyen körlerden oldum diye..
..Utaniyorum, her yeni bir kiyafet aldigimda,
..Senelerce ayni kiyafetiyle dolasanlari göremedim diye..
..Utaniyorum aynaya her bakisimda..
..Kusursuz yaratildigimizi farkedemiyoruz diye..
..Utaniyorum, bilmediklerimi simdi bilmeye,
..Görmediklerimi simdi görmeye..
..Cok utaniyorum Allah'im.!
..Senden bir sey istemeye..
..Derim hep, "istemek" benden, vermek "isteme hissini verenden" diye..
..Simdiye kadarki hicbir istegimi bu kadar eziklikle istemedim..
..Rabbim, dünyada utandim, Ahirette utandirma..
..Huzurunda utandirma...
..Yine de utaniyorum isterken..
.."Ben layk miyim diye..
..Ilahi, Sen icleri en iyi bilensin..
..Affet, merhamet et..
..Azabindan koru..

keramet

Bayezid-i Bistâmî şöyle anlatır:
Birgün Dicle nehrinden karşı tarafa geçecektim. Yanına varınca Dicle'nin iki yakası, bana yol vermek için birleşti. Derhal kendimi toparladım ve Dicle'ye şöyle dedim:
"And olsun ki, ben, buna kanmam. Zîrâ sandalcılar bir adamı yarım akçeye geçiriyorlar. Ama sen, otuz senelik amelimi istiyorsun! O hâlde mahşer için hazırladığım amel-i sâlihlerimi aslâ burada yarım akçeye verip ziyan edemem. Bana Kerîm lâzım, kerâmet değil!"
HİSSE:
Nefse hoş gelen bir fiil olarak kerâmet, gerçek Hak dostlarının büyük bir hassâsiyetle üzerinde durdukları bir meseledir. Zîrâ kerâmeti bir kenara koyup bir anlık zorluğa katlanmanın bedeli, ya geçici bir yorgunluk ya da üç-beş kuruş masraf veya kulların gözüne meçhul kalmaktır. Ancak kerâmete sarılmanın bedeli ise, bazen o âna kadar yapılan amel-i sâlihlerin tamamıdır ki, bu insanı yüceliklere eli boş götüren bir gönül iflâsıdır. Onun için bütün ârifler, Hakk'ın murâd etmesi müstesnâ, halkın rızâsını ve takdîrini kazanmak demek olan kerâmete aslâ meyletmemişler, dâimâ Kerîm olan Mevlâ'nın rızâsını tahsîle gayret etmişlerdir.
Bu meyânda evliyâullâhın büyüklerinden Sehl bin Abdullâh et-Tüsterî, ne güzel buyurur:
"Kerâmetlerin en büyüğü, kötü huyları, iyi huylarla değiştirmektir. Üstelik bazı kerâmetler, ağlayan çocuklara oyalansınlar diye verilen bir oyuncak gibidir. Bunu velîler değil, ancak gaflet erbâbı arzu eder. Onlar bununla oyalanır ve nicelerini de oyalarlar."
Onun için her dâim en mühim mesele, Cenâb-ı Hakk'ın:
"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" (Hûd, 112) buyruğunu îfâdır.

ZİLHİCCE NİN 10 GÜNÜ 29 kasımda başlıyor

Kur'ân-ı Kerim'de Fecr sûresinde "Ve on geceye yemin olsun." ifadesinde kastedilen on gece bazı kaynaklara göre Ramazan ayının son on günü veya Muharrem'in ilk on günü olarak belirtilse de genel goruş, bu mubarek on gunun Zilhicce ayının ilk on günü olduğudur.

Kamerî ayların onikincisi olan Zilhicce ayı, Islâm'ın beş esasından olan hac ibadetinin yerine getirildiği aydır. Bu mubarek ayın 1'inden 10'una kadar olan zaman dilimi "leyali-i aşere", yani on mübarek gecedir. 10'uncu gun ise Kurban Bayramının ilk günüdür. Peygamber Efendimiz (sav) bugünlerin önemini şöyle ifade ediyor:

"Salih amellerin Allah'a en ziyade sevgili olduğu günler bu on gündür! Ondaki her bir günün orucu bir yıllık oruca (sevapça) eşittir. Ondaki bir gece kıyamı (ibadetle ihya edilmesi) Kadir gecesinin kıyamına (ihyasina) eşittir."

Peygamber Efendimizin zevcesi Hafsa (r.a) diyor ki:

"Resulullah (sav) dört şeyi terk etmezdi: Aşure günü orucu, Zilhicce'nin on günü orucu, her ay üç gün orucu ve sabahın iki rekât sunneti."

Ebu'd-Derda (r.a) Zilhicce ayının önemini şöyle anlatıyor: "Zilhiccenin ilk 9 günü oruc tutmalı, çok sadaka vermeli, çok dua ve istiğfar etmelidir. Çünkü Resulullah (sav):

"Bu on günün hayır ve bereketinden mahrum kalana yazıklar olsun" buyurdu.

Zilhicce'nin ilk dokuz günü oruc tutanın, ömrü bereketli olur, malı çoğalır, çocuğu belâlardan korunur, günahları affedilir, iyiliklerine kat kat sevap verilir, ölüm anında ruhunu kolay teslim eder, kabri aydınlanır, Mizan'da sevabı ağır basar ve cennette yüksek derecelere kavuşur." (Sir'a)

Allah indinde Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha kiymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi (Subhanallah), tahmidi (Elhamdulillah), tehlili (La ilahe illallah) ve tekbiri (Allahu ekber) çok söyleyin! (Abd b. Humeyd, Musned

21 Kasım 2008 Cuma

ACI

Acıda olsa doğruyu söyleyiniz.


Hz.Muhammed

Dünyada her şeyi, bir gün, acı ile kaybetmek için kazanırız.


Schiller

Öğrendikten, sevdikten sonra daha çok acı çekeceksiniz.


Victor Hugo

Dünya zevkleri acıdan başka bir şey doğurmaz.


Balzac

Dünyada biricik acı, sevildiğini sanmamaktır.


Emile Zola

İnsan ya acılarını unutmasını, ya da kendi mezarını kazmasını bilmeli.


Balzac

Hangi acı sevmenin verdiği acıdan daha asil daha değerlidir.


George Sand

İçiniz kor gibi yanarken susmak , acıların en beteridir.


F. Garcia Lorca

Bazı acılar ilaç yerine geçer.


Shakespeare

Acı, akıllı adamların hocasıdır.


Byron

Hafif acılar konuşabilir ama, derin acılar dilsizdir.


Seneca

Acı, bilgidir.

13 Kasım 2008 Perşembe

Kendimi çok kötü hissettim bilin bakalım neden ?

Efendimiz Hz.Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki : İnsanların en hırsızı, namazdan çalandır, buyurdu. Nasıl çalar yaRasûlallah? denildiğinde: Rükû ve secdeleri tam yapmaz. (Namazı tadil-i erkana riayet etmeden çabuk çabuk kılar). İnsanların en cimrisi de,selam vermekten kaçınandır. (Taberani)

12 Kasım 2008 Çarşamba

Üzüntüsüz yaşa...

Hayat, bakış açısından ibarettir. Üzüntümüz de, sevincimiz de hayata baktığımız pencereye göre değişir.
Sahi, siz hayata hangi pencereden ve ne açıdan bakıyorsunuz?
Eğer mutlu değilseniz, hayata baktığınız pencereyi değiştiriniz.
Üzüntülerden kurtulamıyor ve sürekli sıkıntıların kıskacında eziliyorsanız, hayata bakış açınızı hemen başkalaştırınız.
Tanıdığım öyle insanlar vardır ki, hayata daima olumsuzluk penceresinden bakarlar. Hep kötüyü, eksiği, bozuğu görürler. Böylece içlerinde, sürekli olumsuzluğu biriktirmiş olurlar.
Onlara göre her şey, her zaman kötüdür. Hayat felaketlere gebedir. İnsanlar gittikçe kötüleşmekte ve insanlıktan çıkmaktadır.
Her insanı bir kötülük odağı olarak gören böyle birinin, üzüntüden kurtulabilmesi ve mutluluğu yakalaması mümkün müdür?
Herkesten ve her şeyden daima kötülük bekleyen bir insanın, huzurlu olması imkansızdır. Çünkü, ona hiç kimseden zarar gelmese de, içindeki bu kötülük beklentisi ona kötülük olarak yeter de artar.
Aslında, "Herkes kötü" diyen kendi kötülüğünü göstermiş olmaz mı?
Beklentileri hep olumsuz olan, biraz da kendi iç dünyasını göstermiş olmaz mı?
Zira kötülüğü bekleyen, onun yapılabilir olduğunu düşünendir.

Olumlu bakmak uyumlu olmaktır
Kendisini hep iyiliğe ayarlamış olan, herkesi de kendisi gibi bilir. Bu sebeple de kötülük beklentisi sınırlıdır. Hatta her geceyi Kadir, her rastladığı kişiyi de Hızır sanır. Gördüğü düşü hayra yorar. İyilik ve güzellik yorumu mümkün oldukça, kötülüğü hayaline bile getirmez. Kötülere karşı bile kötüleşmeyi asla düşünmez.
Kötülere acır.
Onlara da yardıma hazırdır. Dünyada kötü ve kötülük kalmasın diye hep duadadır.
Gözü, bardağın dolu yanındadır.
Olumluyu görür, anlatır. . .
Olumlu bakmak, uyumlu olmaktır.
Olumluyu gören, söyleyen, öven; olumlu hâlleri çoğaltandır.
İç dünyasındaki olumluluk hâli, bakış açısını oluşturur. Zira, "Güzel gören, güzel düşünür; güzel düşünen hayatından lezzet alır."
Hayata olumluluk penceresinden bakan, hep iyi dileklerde bulunur. İyilik temennisi iyidir. Önce sahibini iyileştirir. Evvela dilek sahibinin içini iyileştirir. Bu sebepledir ki, iyilik dileyen iyilik bulur.
Çünkü, dilekler dualaşır, dualar gerçekleşir.
Yüce Yaratıcı bu alemde öyle bir gönül sistemi kurmuştur ki, iyi olmak için, iyiliği herkes için istemek gerekiyor. Sadece kendi iyiliğini isteyen benciller, bunu asla başaramıyorlar.
"Ben penceresi"nden bakmayın
Bilge hükümdar, bencil miskinlerle, gönül ehli dervişler arasındaki farkı ortaya koymak için şu denemeyi yaptırmış.
Tembelhanelerinden topladığı bencil kişileri bir araya getirtmiş ve gün boyu aç bıraktırmış. Sonra da kocaman bir çorba kazanını ortalarına koydurtmuş. Miskin benciller hemen hırsla kaşıklara saldırmışlar. Kocaman kaşıkları çorba kazanına daldırmışlar. Ancak çorba dolu kaşıkları ağızlarına götürememişler. Çünkü kaşıkların sapı neredeyse bir metreye yakınmış. Bu sebeble çorba dolu kaşıkları ağızlarına götürememişler. Yiyemedikleri çorba üstlerine başlarına dökülmüş, çorba kazanına düşmüşe dönmüşler, perişan olmuşlar, aç kalmışlar.
Bencil miskinlerden sonra, dervişler getirilmiş. Aynı şekilde, gün boyu aç kalmış olan bu fakir insanlar, görünüş itibariyle öncekilere benziyormuş ama, gönül bakımından apayrı ve bambaşka imişler. Çorba kazanının etrafına oturmuşlar sükunetle. Bir kazana bakmışlar, bir de ellerine verilmiş olan uzun saplı kaşıklara. Sonra da bir güzel karınlarını doyurmuş, açlıklarını gidermişler. O uzun saplı kaşıklara rağmen aç kalmamışlar. Çünkü birbirlerini doyurmuşlar. Herkes kendi kaşığını karşısında oturan arkadaşının ağzına uzatıvermiş.
Böylece, karşısındakini fark etmenin, görmenin ve düşünmenin, yani bencil olmamanın faydasını görmüşler.
Hayata "Ben penceresi"nden bakan başkasını göremez. Görse de hâli ile hâllenemez. Netice olarak da bencillikten kurtulamaz.

Bencilliğe karşı dua kardeşliği
Güzeller Güzeli (a.s.m.) bizi bu bencillikten kurtarmak için, bir dua kardeşliğine çağırıyor. Buyuruyor ki, "Günahsız ağızla dua ederseniz, Allah kabul eder."
Sahabe-i Kiram merak edip sormuşlar:
"Ey Allah'ın Elçisi! Kimin ağzı günahsızdır ki?
"Senin ağzın kardeşin için, kardeşinin ki de senin için günahsızdır."
Öyleyse, din kardeşleri birbirleri için dua ederek, kabul edilecek duayı bulacaklardır.
Bu hâl dualarda buluşmaktır.
Dua kardeşliğinde bir ve beraber olmaktır.
Bir başka deyişle, hayata bencillik penceresinden değil, kardeşlik penceresinden bakmaktır.
Bir insanın başkalarına ciddi olarak dua etmesi için, onları önemsemesi ve sevmesi gerekir. Başkasını önemseyen ve seven bir gönül, sevilecek kıvamda bir insan olmuş demektir.
Bu gerçek bize gösteriyor ki, bu hayatta verdiğimizi alırız.
Sunduğumuz bize sunulur.
Ektiğimizi biçeriz.
Öteki için dilediğimiz şey, gelir bulur bizi.
Hz. Mevlana der ki:
Dağ bile, sesine ses verir.
Ya insan…
Senin sesini, dileğini, duanı, sunduğun güzelliği sana yansıtmaz mı?
"Ben" diyenin bakış açısı dardır
Bu dünyada yapılmış olan ne iyilik kaybolur, ne de kötülük. İyilik de, kötülük de karşılığını mutlaka bulur. Bu yüzden atalarımız, "İyilik yap, denize at, balık bilmezse, Halık (Yaratıcı) bilir" demişlerdir.
Yine bu yüzden, karşılığını bulamadığınız iyiliklerden dolayı da üzülmeyiniz. Çünkü, her şeyi görüp gözeten Yüceler Yücesi Rabbimiz, ne kadar küçük de olsa, yapılan hiçbir şeyin karşılıksız kalmayacağını Kur'ân'da bildiriyor.
Yaptığınız iyilik, nerede, nasıl karşınıza çıkacaktır bilinmez.
Kurtulduğumuz tehlikelerden sonra söylenen şu cümle, bu açıdan çok anlamlıdır:
"Verilmiş sadakanız varmış…"
Ancak bu sadaka, sadece fakire verilen para değildir. İhtiyaç sahibine sunulan bilgidir, sevgidir, maddi ya da mânevî bir yardımdır.
Gündemine başkasanı alabilen, derdiyle dertlenebilen ve ona çözüm sunabilen bir yürek, sıkılmaz, üzülmez, mutsuz olmaz. Çünkü böyle bir yürek, geniştir, kocamandır.
Sadece "ben" diyenin bakış açısı dardır.
Çoğu zaman, kendi başınalığı, yalnızlığı ve kimsesizliği ile baş başa kalır.
Hatta, malı mülkü arttıkça yükü çoğalır, darlığı daha da daralır.
Bu sebeple dargınlaşır, kavgalaşır ve ruhça aşınır, nefisçe kalınlaşır. Yani üzüntünün kör kuyusuna düşer. Kurtuluşun yolu, hayata baktığımız pencereyi ve bakış açımızı değiştirmektir.


VEHBİ VAKKASOĞLU

9 Kasım 2008 Pazar

Beleş yaşam derdi

Her geçen gün şunu daha iyi anlıyor insan herzaman doğru bir tanedir ve sen kendini kuran ışıyla aydınlatmassan karanlık ve çirkinlik seni yutar her zaman beleş yaşamak çabası içine iter ,şuda bir gerçekki beleş yaşam demek senin akıllı olduğun anlamına gelmez tam tersi sen aptalsın ve ahirette korkarım burnundan getirecekler kendini akıllı sanan insan her zaman yanılır sana diyeceğim budur ve şunuda bilki zerre kadar hakkımı bilinçli yediysen bu aptal sana hakkını helal etmiyor üzgünüm ama bu böyle keşke muhabbettim için biraz samimi çaba gösterseydin keşke sende biraz olsun masumuiyet görebilseydim ama sen maddi çıkarların peşinde okadar basitleştinki okadar aciz kaldınki ben sana ne desem boş uğurlar olsun kabirde yaptıkların yoldaşın olsun.

7 Kasım 2008 Cuma

SAĞLIKLI GÜNLER DİLERİM:)

Sağlık ve mutluluk dolu ömürler sizin olsun annemiz ameliyat oldu kaçıncı olduğunu unuttum oda unuttu sanırım .Çünkü nasıl olduğuyla değil gelen misafirlerinin nasıl ağırlandığı ,ne yediler ,şu gelsin, bu gitsin aman misafirlerim mutlu olsunun derdindeydi daha çok bu yüzden sanırım rabbim ona çokta ağır bir ağrı sızı vermiyor :)allah evimizin büyüklerini elden ayaktan düşürmesin başımızdan eksik etmesin.Onlar göçtükleri vakitte ailemizin bu birlik beraberliği sürsün inşallah toplumda genelde aile büyükleri gittiğinde küçükler dünya telaşı,mal kavgası,hanımların uyuşamaması gibi uzayan sebeblerle kopmalar yaşıyor.Duam bunların hiçbirini bizim ailemiz vede başkalarının yaşamaması .insan nasıl akşam olduğunu anlamıyor yoğun ve yorgun bir gün geride kaldı.Çocuklar ,misafirler sohbetler ,yemekler bulaşıklar:))kalabalık aile olmanın avantajlarından biride herkesin iş paylaşımından dolayı rahat olması bugün 5 elti dünya kadar bulaşık yemek sofra iş çocuklar valla banamısın demedik daha bir eltim de dışarda düşünün ne kadar şanslıyız :)funda, tülay ,şükran ,selda ,hülya ,ümmügülsüm:)

5 Kasım 2008 Çarşamba

EZAN

Arada bir öğlenleri Kadıköy’deki Osmanağa Camii’nin yanına gidiyorum.



Oradaki müezzinin sesini seviyorum.



Ezanı kendine has bir tarzda, araları biraz uzatarak ve çok güzel okuyor.



Cumaları söyleyişi sanki daha da tatlılaşıyor.



Güzel söylenen ezanı seviyorum.



Benim her öğlen gidip ezan dinlememin bir hediyesi gibi biraz önce gelen bir paketten Ahmet Özhan’ın söylediği ilahilerin başında ezan çıktı.



Şimdi onu dinliyorum.



Bir ney taksiminin ardından ezan başlıyor.



Çocukluğumu hatırlatıyor biraz bana.



Akşam ezanından sonra boşalan kömür kokulu sokaklarda, iyice gölgelenen alacakaranlık kaldırımlarda ağır ağır yürüyerek eve giderdim.



Hep benimle kalacak bir yalnızlığın kokularını, seslerini ve kurşuni rengini içime sindirirdim.



O seslerin içinde ezan da vardı.



Hep de orada kaldı sanırım.



Din, benim gibi mahcup bir sevgiyle uzaktan bakanlara bile huzur verici, insana hem yalnızlığını hem sonsuzluğunu anlatan bir tesirle dokunuyor yaklaştığınızda.



Çok sık olmasa da bazen geceleyin camiye giderim.



Işıklarının çoğu sönmüş, kandil misali birkaç lambayla aydınlanmış o büyük kubbenin altında yalnız başıma otururum.



Öyle otururum.



Her şey sonsuzluğun kuvvetli ışığı altında solgunlaşana kadar halıların üstünde bağdaş kurup beklerim.



Ve, o sonsuzluğu bir yalnızlık içinde hissetmekten hoşlanırım.



Tanrı, evinin kapılarını bazen açar, bazen açmaz bana.



O saatte camiye giremeyeceğimi bana bir hoca efendi ya da bir bekçi söylese de, ben onu tanrının söylediğini düşünürüm.



Kapılar açılmadıysa, “bir kırgınlık var” diye geçiririm içimden.



“Onu kıracak bir şey yaptım, onun için açmıyor kapısını.”



Hiç zorlamam.



“Peki” der ayrılırım.



Bilirim ki o kapılar yeniden açılacaktır.



Bir gece gittiğimde beni buyur edecektir.



Şefkatli bir ses “hadi açayım kapıları” diyecektir.



Bundan hiç kuşkulanmam.



Kendimden kuşkulanırım.



Bir dindar gibi gitmem oraya, ibadete, dua etmeye gitmem.



“Sana inanıyorum” demeye de gitmem.



Bir şey istemeye de gitmem.



O’ndan korkmam, ölümden korkmam, korktuğumdan gitmem oraya.



Hiçbir nedeni yoktur gitmemin.



Giderim sadece.



Kokusunu, ışığını, huzurunu, sonsuzluğunu sevdiğim için giderim.



Söylenmeyen bir ezan duyarım o sessizliğin içinde.



Kömür kokulu sokaklarda dolaşan bir hayali görürüm.



Hayatla ölüm iki küçük çocuk gibi oturur karşıma.



Ben onların başını okşarım.



O benim başımı okşar, öyle hissederim.



Öyle otururum.



Bir şey söylemem O’na.



Ne söyleyeyim?



Kim olduğumu biliyor, günahlarımı biliyor, her şeyi biliyor.



“Sen inançsız birisin, niye geldin evime” demiyor.



O demez.



Bazen kapılarını açıyor.



Bazen onu kıracak bir şey yaptıysam eğer kapılarını açmıyor bana.



Sessizce uzaklaşıyorum.



“Bir dahaki sefere” diyorum, “açacak kapılarını”.



Açmasa da açana kadar gideceğim.



İnançsız biri için tuhaf inançlarım var benim, en açılmayacak gibi görünen kapıların bile çok istersen, samimiyetle istersen, dürüstlükle istersen açılacağına inanırım.



Ve, ne dindarlara yapılan zulmü anlarım, ne de dindarların yaptığı zulmü.



Dinin yanında, çevresinde, içinde bir zulüm olmasın isterim.



İnan ya da inanma ama dine dokun.



Korkulacak bir şey yok.



Türbanlı çocukta da, oruç yiyende de korkulacak bir yan yok.



Korku dinden uzak bence.



Geceleri camiye gittiğimde, o loş ışıkta, sonsuz bir aydınlığın bütün hayatı solgunlaştırdığını gördüğümde korkmam ben.



Kimse korkmaz.



Hayat ve ölüm iki küçük çocuk gibi oturur yanıma.



Onlara gülümserim.



Belli belirsiz bir hüzün, neye olduğunu bilmediğim bir özlem, derin bir şefkat hissederim.



Bir şey söylemem.



Bir şey istemem.



“İnançsız” olduğumu içimden bile geçirmem, yapmam böyle bir kabalık, O da hatırlatmaz zaten.



Öyle otururum.



Bir konuğum ben orada.



Bazen kapısını açar, bazen açmaz.



Yakında gene gideceğim.



Bakalım açacak mı kapılarını.



Yoksa bir “kırgınlık” mı var aramızda...

AHMET ALTAN

zordur yetimlik ve fakirlik

Hz. İsa,şeytan ile karşılaşır.şeytanın elinde iki kova vardır.Hz.İsa,şeytana sorar.

-bu kovaların içinde ne var

şeytan cevap verir.

-birinde bal,diğerinde kül var.

Hz. İsa bunları ne yapacaksın der.

şeytan lanin cevap verir.

-bu balı gıybet yapanların ağızına süreceğim gıybet onlara bal gibi tatlı gelecek...

-bu külü de yetim ve yoksulların üzerine atacağım onları kimse göremeyecek.....
zordur yetim olmak bu toplumda hele şeytanın oynadığı bu oyunu bilmezse insan çok zoruna gider insanların ona yaptığı merhametsizlikler ,niye böyle oluyor neden bana bunu layık gördüler diye önmrünü yer durur ama hakikat budur şeytan oyununa gelmişler ve aldanmışlardır .sonra üzülür sevdikleri için onlar beni hor görselerde allah onları affetsin inaşallah der yetim çünkü o mahsundur kimseninde onun yaşadığı mahsunlukta kalmasıını istemez zira yatimlerin efendisinin dizi dibinde olunacağı gün ne mutlu ne sevinçli gündür istemezki kimse olmasın mahrum kimse kalmasın sevgiliden yetim bunun içindirki can incitmemeli boynu bükük mahsun etmemeli ki yetim kalmasın ahirette mahrum kalmasın sevgiliden .

2 Kasım 2008 Pazar

Korku dolu dakikalar

Bu gün bağa gittik ve çok güzel bir gün geçirdik ama gün sonunda tamda hava karardı bağdan çıkarken karanlıkta elimi birşeyin tutmaya çalıştığını farkettim arkamı döndüğümde bunun bir köpek olduğunu ve beni hammmmmmm yapmak üzere olduğunu gördüm şuanda ham falan diye şaka yapıyorum ama hiçde böyle bir tepki veremedim kovaldıkça üzerime geldi bağırdıkça havladı ve bende sinirler boşaldı bağırmaya başladım nekadar susumak istesemde engelleyemedim kendimi .Sonuç güzel bir günün ardından kabus bir durum yaşadım ısırmadı ama karanlıktaki o yaşadığım durum zordu elim kolum tutmadı korkudan aslında köpekleri severim ama kendi köpeklerimize güvenebilirim küçüklüğünden bilmem lazım bunun dışındaki arkadaşlarla 3 4 senedir aramız limoni:)

1 Kasım 2008 Cumartesi

Mutluluğun formülü 40 ayette saklı..

İsra 37: Kibirli olma, alçakgönüllü davran.
Müddesir 1-5: Kendini fazla abartma.
Tekvir 25-27: Her şeyin üstesinden gelemeyeceğini asla unutma.
Bakara 156: Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut ışığı olduğunu aklından çıkarma.
Beled 5-6: Her şeye hakim olmak için uğraşıp hayatı yaşanmaz hale çevirme.
Hucurat 10: Büyüklük kompleksine kapılıp, insanları ezerek arkadaşlarını kendinden uzaklaştırma.
Muhammed 7: İyiliği karşılık beklemeden yap.
Rum 21: Tek başına mutlu olunamayacağını bil. Çevrenin mutluluğu için gayret göster.
Vakıa 83-87: Ölümden korkmak yerine, ölüm gerçeğiyle yüzleş.
Bakara 263: Yaptığın iyilikleri unut. Anlatarak onları kıymetsizleştirme.
Furkan 63: Sana yapılan kötülüğün karşılığını vermek yerine. Öfkenin dinmesini bekle.
İnşirah 1-3: Seni huzursuz edecek işlerden uzak dur. İhtirasını törpüle.
Maun 4-5: Eleştirinin keskin bir bıçak olduğunu unutma. Söyleyeceklerini iyi tart.
Mücadele 7: Hiçbir sırrın sonsuza kadar gizli kalamayacağını unutma.
Rahman 7-9: Çıkarcı olma. Adil davran.
Tekasür 1-2: Kibrine yenilip hep daha fazlasını isteyerek hayatını zehir etme.
Tevbe 40: En zor zamanda bile kesinlikle ümitsizliğe kapılma.
Fatır 19-22: Senden iyi durumda olanlara bakıp üzüleceğine, senden zor durumda olanları görüp rahatla.
Fecr 27-28: En sevdiğin şeyleri, başkalarıyla paylaşmanın keyfine var.
Hakka 33-35: Hayatının vazgeçilmezleri olsun. Onları küçük çıkarlar için asla feda etme.
Haşr 10: Muhatabına güvenmek istiyorsan, önce sen güvenilir ol.
Kalem 1-2: Yazdıklarının ve yaptıklarının peşini bırakmayacağını unutma. Gücünü insanların yararına kullan.
Münafıkun 4: Bencil olma, tebrik etmeyi bil.
Saff 2: Yalandan uzak dur.
Yusuf 32-33: Modern hayatın çarpıklaştırdığı kadın-erkek ilişkilerinin, hayatını esir almasına izin verme.
Ankebut 41: İyi bir dostun, paha biçilmez olduğunu aklından çıkarma.
Al-i İmran 92: İyilik yapma arzunu, şarta bağlama. Vermek almaktan daha büyük bir ihtiyaçtır, asla unutma.
En'am 50: Önyargılarla hayatı kendine zehir etme.
En'am 60: Bildiklerinle açıklayamadığın şeyler, hayatının kâbusu olmasın.
Felak 1-5: Korkuların tutsağı olarak yaşamaktan vazgeç.
Hacc 46: Kendini, hep daha iyiye ulaşmak zorunda olduğuna koşullama.
İbrahim 42: Merhametli olmaktan asla vazgeçme.
İsra 23: Anne ve babana 'off' bile deme.
Nisa 149: Kendini sürekli övmekten uzak dur.
Yunus 12: Vazgeçilmez olmadığını kabul et.
Enfal 56: Sözünüzde durmamanın utanç verici olduğunu aklından çıkarma.
Furkan 43: Heveslerini kendine ilah edinme.
Necm 3: İnanma duygunu diri tut.
Nisa 58: Karar verirken, vicdanının sesini duymazlıktan gelme
Gürkan Çelebi, 'Vahiyden Kalbe' adlı kitabından...