20 Ağustos 2008 Çarşamba

Kelam-ı kibar [büyüklerin sözleri]-3

-Çocuklarınıza çok ihtimâm gösterin. Kur’anı kerim okumalarına, ehli sünnet itikadını ve ilmihal bilgilerini öğrenmelerine, Büyükleri tanımalarına ve sevmelerine çok ehemmiyet verin.

-Allahü teâlâ bir kulunu severse, ona iki şey verir. Birincisi; sevdiği bir kulunu ona tanıştırır. Eshab-ı Kirama Peygamber efendimizi tanıttığı gibi. İkincisi; ona hayırlı bir iş verir. En hayırlı iş Peygamber efendimizin yaptığı iştir.

-Dünyada iken, Allahü teâlânın dinine hizmet edenler, Allahü teâlânın kullarının müşküllerini halledenler, mahşerde, tahtlar üzerinde, kürsülerde, gölgelerde oturacaklar. Allahü teâlâ onlarla konuşacak. Onlar için ne hesap var ne azap var.

-En zor iş islamiyete hizmet etmektir. Çünkü Allahü teâlâ en zor işi en güvendiğine ençok sevdiğine vermiştir. Peygamberlere ve vârislerine vermiştir.

-Başarının sırrı, birlik-beraberlik, dürüstlük, iyi hedef seçmektir.

-Yanan bir evden birini kurtarmak çok büyük sevap olduğu halde cehennem
ateşinden kurtarmak yanında hiç kalır. Bir kişi daha yanmaktan kurtulsun diye uğraşmalıyız.
Hiç kimse yanmasın düşüncesinde olmalıyız.

-Müslümanlık dünya ve ahiret saadetidir. Allahü teâlânın en sevdiği şey imandan sonra kullarına hizmet etmektir.

-Farzları ve haramları öğrenmek farzdır. Öğrenmeyen günaha gider. Bilmemek özür değildir, bilmemek suçtur. Öğrenmeğe ehemmiyet vermezse küfür olur. Demek ki bilmemek ya haramdır ya küfürdür.

-Allahü teâlâ beraat gecesinde afv-ı mağfiret vâdediyor. Cenab-ı Hakk vâdinden dönmez.

-Dünya zevklerine düşkün olmak nefsi beslemektir. Halbuki nefse düşmanlıkla emr olunduk. Çünkü nefs Allahü teâlânın düşmanıdır. Bize; nefsinizi besleyin diye bir emr yok, kalbinizi kuvvetlendirin diye emr var. Nefse düşmanlık; riyazet ve mücahede ile olur. Riyazet; nefsin arzularını yapmamak, mücahede ise nefsin istemediği şeyleri yapmaktır.

-Nefs daima şer, yani haram ister. O halde nefslerine uyanlar cehennem yolunu seçmektedirler. Haram işleyenler nefsinin esiri olmuşlardır. Bilmemesi özür olmaz. Cürüm olur. Çünkü, öğrenmek ile emrolunduk.

-Nefsine uyan haram işler, haram işleyen alışır, alışınca zevk alır, ehemmiyet vermez olur. Harama ehemmiyet vermeyince kâfir olur. Haramlara dalınca küfre ulaştırır.

-Sagâire, küçük günahlara dalan büyük günah dalar. Büyük günaha dalan küfre dalar.

-İman nimetine şükretmemiz lazım. Onun için abdest almaya başlarken “elhamdülillahi alâ dînil islâm ve alâ tevfîkil îmân ve alâ hidâyetirrahman” okumamız lazım. İmanının sağlamlaşmasını isteyen bu iman duasını okusun. Çünkü Allahü teâlâ; şükrederseniz arttırırım buyuruyor. İman artmaz, kuvvetlenir. Diğer nimetlerine şükredersek artar, imana şükredersek sağlamlaşır, kuvvetlenir.

-İslamiyetin her meselesi nimettir. Emrleri yapmakla şükredeceğiz, nehyleride; terk etmekle şükredeceğiz.

-Allahü teâlâ sıkıntılı halde yapılan duayı kabûl eder. Hastalık sıkıntı olduğu için, hastanın duası red olmaz. Her sıkıntı aynı şekildedir.

-Hastalığa, sıkıntıya üzülünmez. Ancak hizmetlerine, namazına mani olursa o zaman üzülünür. Bununla beraber, hastalık ve sıkıntıları istememelidir, hasta olmamak için sebeplere yapışılır, buna rağmen gelirse sabredilir.

-“Allahümmağfirli velivâlideyye, veli üstaziyye, velil mü’minine vel mü’minat, vel müslimîne vel müslimât, el ahyâ-i minhüm vel emvat. Birahmetike yâ erhamerrahîmîn” Bu istiğfar, günahların affedilmesine sebep olur. Günahı olmayanlar içinse; ileride günah işlemekten korunması içindir. Günah işlemeyecek hale gelmek içindir.

-Allahü teâlâ dünyada müslümanlara da, kâfirlere de rızık veriyor, rahatlık, huzur veriyor. Kâfirle müslümanı dünyada ayırt etmiyor. Müslümanlar Allahü teâlânın dostudur. Kâfirler düşmanıdır. Dünyada dostla düşman ayrılığı yok fakat ahiret öyle değil. Ahirette dostla düşman ayrılacak. Müslümanlara nimetler var, kâfirlere azâp var.

-Dünyadan sakınınız demek, haramlardan, yasaklardan sakınınız demektir.

-Her uzvun, kalbin ve nefsin lezzet aldığı şeyler başkadır. Nefs haram işlemekten zevk alır. Çünkü gıdası haramlardır.

-Kalbinden Muhammed aleyhisselama inanan kimseye müslüman denir. Müslümanın bütün işleri Muhammed aleyhisselamın şeriatine uygun olmalıdır. Muhammed aleyhisselamın şeriatine uyan, dünyayı ve haramları sevmez olur. Kalbinde haram işlemek arzusu kalmayınca, kalbine Allah sevgisi dolar. İçindeki su boşalan şişeye, hemen havanın dolması gibi olur. Böyle bir kalbde bilmediğimiz his uzuvları hasıl olur. Dünyanın her tarafını ve kabir hayatını görür. Heryerdeki sesi işitir.

-Allahın dinini, Allahın kullarının ayaklarına kadar götürmek ne büyük zevktir.

-İki padişaha koca memleket dar gelir, on tane dervişe bir posteki rahat gelir.

-Kalbleri temizlemenin ilacı, Allahın dostlarının kelâmıdır. Onların yazılarını okuyunca kalpler temizlenir.

-Harâm giren, haram çıkan ağızdan yapılan duayı Allahü teâlâ kabul etmez.

-Hadis-i kudside buyuruluyorki; (Bir kulum farzları yapar, haram işlemez, sünnetleri terk etmez, geceleri teheccüd namazı da kılarsa, ben bu kulumu severim. Ben bir kulumu seversem, o benimle görür, benimle işitir, benimle gider. İşte ben onun her duasını kabul ederim.) Duanın kabul olması için ağıza da mideye de dikkat etmek lazım. Vesile ile dua etmek lazım.

-Ehli sünnete hizmet kime nasip olursa haline gece gündüz şükretsin, rabbine hamd etsin. Küfre karşı emr-i mâruf yapılırsa, Allahü teâlâ o beldenin hak ettiği azâbı tehir eder. Emri maruf yapılmazsa azabı ilahi gelir.

-Müslümanlar Allahü teâlâya tevekkül eder. Tevekkül çalışmadan yatıp beklemek değildir. Tevekkül, çalışıp sebebine yapışıp, o sebebin tesirini Allahü teâlâdan beklemektir. Çalışmadan bana ver yarabbi denmez. Namaz kılmadan, yarabbi günahlarımı af et demeye benzer. Namaz kılmayanın duası kabul olmaz.

-Allahü teâlâ sebebe yapışmayı emrediyor. Sebebe yapışanları sever. Peygamber Efendimiz, helekel müsevvifün buyuruyor. Sebebe yapışılmazsa, çalışılmazsa helâk olunur. Vesile aramak lâzımdır. Allahü teâlâ sebebe yapışanlara ihsân eder. Men dakka bâbel kerimin feteha; kerîmin kapısı çalınırsa, açılır.

-Namaz kılmak, huzûr-u ilâhiye çıkmak demektir. Allahü teâlânın huzurunda olduğumuzu bilerek okumalıyız. Namazı ne olduğunu bilerek kılmalıyız.

-Cuma günleri mevtaların ruhları, tanıdıklarına evlatlarına gelirler, bir hediye beklerler, bir yâsin-i şerif okusa da sevabını bana hediye etse diye beklerlermiş.

-Hazreti Ali efendimiz ne buyuruyor; Bir kimse bana bir kelime öğretirse, onun kölesi olurum buyuruyor. Analarımız, babalarımız bir değil, kaç kelime öğrettiler. İlk mürşîdimiz analarımız, babalarımızdır. Ninni söylerken, analarımızdan Allah demeyi öğrendik, masal anlatılırken Peygamber Efendimizden anlatırlardı. Temeli kalbimize anamız, babamız yerleştirdi. Onun için onların kulu kölesi oluruz. Anamızın, babamızın, hocamızın, üzerimizde hakkı olanların kulu kölesiyiz. Dünyada, kim kimi severse, ahirette onun yanında haşrolacak. İhlas ile yapılan dua kabul olur. İnsan dînini kimden öğrenirse onu çok sever.

-İslamiyetin en büyük düşmanı cehâletdir.

-İlm öğrenmek farzdır. Farzları, haramları öğrenmek farzdır, vâcibleri öğrenmek vâcib, sünnetleri öğrenmek sünnettir. Öğreneceğiz ve kaçınacağız. Talebül ilmi farîzatün alâ külli müslimen ve müslimetün. Erkek olsun kadın olsun, müslümanların ilim öğrenmesi farzdır buyuruyor Peygamber Efendimiz. Beşikten mezara kadar ilim öğreneceğiz.

-Mü’minin her şeyi şifâdır, sözleri de şifâdır, rû'yetleri de şifadır.

-Kalbin gıdâsı mârifettir. Görmek şart değil, sevmek şarttır. Hayâtımız hayâl oluyor. Bu hayale gönül bağlayanlara yazıklar olsun.

-Huzûru ilâhide toplanmak çok büyük nimettir. Huzuru ilâhi namazdır. Allahü teâlâ, namazdan sonra “İste kulum vereyim” diyor. Bu saat-i icâbedir. Hele Cuma günü öyle bir saat vardır ki, o anda yapılan dua red olmaz. Alimler, Cuma günü (saat-i icabe) ikindi namazı vaktidir buyurmuşlar.

-Laf ile müslümanlık olmaz. Allahü teâlânın emr ve yasaklarına ehemmiyet vermeyenin imanı gider. Ehemmiyet vermemek demek, işlediği günaha üzülmemek demektir.

-Allahü teâlânın ve peygamber efendimizin emr ve yasakları iki türlüdür. Birisi; sârâhat-ı nass ile sabittir, açıkca bildirilmiştir. Bunları kabul etmeyen kâfir olur. Namaz kılmamak üç türlüdür. Birincisi farz olduğunu bilmiyordur, ikincisi tembellikle kılmıyordur, üçüncüsü de ehemmiyet vermiyordur. Ehemmiyet vermeyen kâfir olur. Kadınların, kızların sokağa açık çıkmaları sârâhat-ı nass ile haramdır. Yani açıkca bildirilmiştir. Sârâhât-ı nass demek; ayet-i kerime veya hadis-i şeriflerle açıkça bildirilen hüküm demektir.

-Cahil olmayın, cahil kalmayın, bunda ısrar etmeyin. Dünyanızı ahiretinizi ilimle mamur edin. Dininizi, nakli esas alan ehli sünnet alimlerinin kitaplarından öğrenin. Cahillikten çok sakının, cahillik cehenneme götürür.

-Kıyamet günü hesap evvela imandan, sonra namazdandır.

-Allahü teâlânın dostları, Allahü teâlânın yaptığı her şeyden zevk alırlar, sıkıntı, elem ve dertlerden nefs zevk almadığı için, daha çok hoşlanırlar.

-İman nimetinin şükrünü ifa etmek için, hubb-u fillah ile şerefleneceğiz. Birbirimizin kalbini kırmaktan titreyeceğiz. Zaten mü’minin kalbini kırmak haramdır.

-En çok dikkat edeceğimiz şey, birbirimizin kusurlarını af edeceğiz, sabredeceğiz. Sabredenin gideceği yer cennetdir.

-Namazını kılan, tesettür eden hanım, cennet nimetidir.

-Fasıklar dedikodu yaparlar, salihler dua ederler.

-Cenab-ı Hak hakimdir, her yaptığında hikmet vardır.

-Saadete kavuşan insan kızmaz, sevinir.

-Mü’minin alameti güleryüzdür. Münafığın alameti çatık kaşlı olmaktır. Allahü teâlâ ihsan ettiği nimeti göstermemizi sever. Müslüman olmak nimetini nasıl göstereceğiz; güler yüzümüzle, tatlı dilimizle, merhametimizle, şefkatimizle.

-Size gelen nimete vesile olan kimseye teşekkür etmedikçe, o nimet için yapacağınız şükrü Allahü teâlâ kabul etmez.

-İmanın şartı altıdır, bunlar inanılacak şeylerdir, imanın esas şartı hubbu fillah buğdu fillahdır.

-Dünyada kim, kimi severse ahiretde onun yanında haşrolur.

-Ehli sünnet yolunda olanları, Allahın dinine hizmet edenleri sevmek hubbu fillahtır. Kâfirleri, Allahü teâlânın düşmanlarını, 72 fırkada olanları sevmemek buğdu fillahdır. Bu, sevmek ve sevmemektir. Dövüşmek ve münakaşa etmek değildir. Hem dostla, hem düşmanla, münakaşa dahi etmeyeceğiz.

-En büyük günah kalp kırmaktır. Kâfirin dahi kalbini kırmayacağız.

-Fakirlik, hâline şükredip kimseye şikâyet etmeyerek ihtiyacını gizlemektir.

-Meşhur olmak sevdası ile yanıp tutuşana, doğruluk nasip olmaz.

-Üç şey kalbi öldürür: Çok konuşmak, çok uyumak ve çok yemek.

-Namaz kılmak, yalnız Allahü teâlâdan korkan müminlere, kolay gelir.

-Vücudun rahatı az yemekte; rûhun rahatı az günahtadır.

-Gözü harama bakmaktan ve başkalarının ayıplarını görmekten korumalıdır!

-Eskiden iyilik yaparlardı söylemezlerdi. Sonra hem yapmaya hem de söylemeye başladılar. Şimdi ise yapmıyorlar fakat söylüyorlar.

-Gençliğin kıymetini ihtiyarlar, huzûrun kıymetini huzûrsuzlar, sıhhatin kıymetini hastalar, hayatın kıymetini ölüler bilir.

-Üç zümreye, üç şey çirkin düşer: 1-İdârecilere, sertlik, 2-Âlimlere, mal sevdası, 3-Zenginlere ise cimrilik.

-İşlediğiniz günâhları gizlediğiniz gibi, yaptığınız iyilikleri de gizleyiniz!

-Nefsin aldanmasına, dünyanın yalancı ve geçici tadına kapılan, hayrın tadını alamaz.
Öyle bir kimseyle arkadaşlık edin ki; onda dünya malı hırsı bulunmasın.

-Tasavvuf, kalbi kötü huylardan temizlemek ve iyi huylar ile doldurmak demektir.

-İnsanların sıkıntılarına katlanmak, Allahü teâlânın beğendiği, Resûlullahın sevdiği ve evliyânın özendiği bir ahlâktır.

-Ölmek felâket değildir. Asıl felâket, öldükten sonra başa gelecekleri bilmemektir.

-Adalet, halkın dirliği ve düzeni; idarecilerin ise, süsü ve güzelliğidir.

-Dört şey ibâdettendir: Abdestsiz durmamak, çok secde etmek, gönlü mescidlere bağlı olmak ve Kur’ân-ı kerîmi çok okumak.

-Temiz ve helâl ye de, ister sabaha kadar ibâdet et, ister uyu!

-Hakîki sevgi, iyilik gördüğünde artmayan, kötülük gördüğünde de eksilmeyendir.

-İki şeyi ararsınız ama, bulamazsınız. Bunlar, neşe ve rahatlık olup, ikisi de Cennette olur.

-İyi komşuluk, yalnız komşuya eziyet etmemek değil, komşunun eziyetlerine de katlanmak demektir.

-Yılan candan eder, kötü arkadaş hem candan hem imandan eder.

-Kıyamet günü nereye gitmek istiyorsanız, hazırlığınızı ona göre yapınız.

-Malı olanın aç sabahlaması, olmayanın tok sabahlamasından evladır.

-Mümin güneş gibidir. Sararıp, solarak batar ama doğduğunda (ahirette) göz kamaştırır.

-Nefsinin arzularına tâbi olan, Allahü teâlâya nasıl kul olur? Ey insan! Kime tâbi isen onun kulu olursun.

-Kalb dünyâ arzularından birine bağlı kaldığı ve geçici lezzetlerden birinin peşine takılıp gittiği müddetçe, imkânı yok, âhireti sevmiş olamaz.

-Edeb hudûda, sınırlara riâyet etmek onu taşmamaktır. En büyük edeb ise ilâhi hudûdu muhâfazadır, gözetmektir.

-Eshâb-ı kirâma hürmet etmeyen kimse, Muhammed aleyhisselâma îmân etmiş olmaz.

-İstediklerini vermediğiniz zaman kızan ve küsen hakiki dost değildir.

-Hep gülmek iyi değil. Gün tevbe ve istiğfar zamanıdır. Yarına çıkacağımız belli değil. Mümin müminin kıymetini bilmez ise Allahü teâlânın kıymetini hiç bilmez.

-İyi sebebe yapışan iyi netice alır. Çalışırken netice alamazsanız, kabahati kendinizde arayın.

-Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz. Kendinize güvenmeyin. Allahü teâlâya
güvenin. Size düşen görev budur. Sabah kuş gibi... Yuvasından çıkıyor, tevekkül ediyor, akşama tok dönüyor.

-Hep kendinizi kusurlu, hatalı kabul edin. Mertlik suçu kendinde bilmektir. Peygamberimiz vâdediyor: "Haklı olduğu halde, haksızım, ben hatalıyım diyene Cenneti vâdediyorum, söz veriyorum" buyuruyor.

-Fizikte bir kaide vardır. Artı artıyı iter, eksi eksiyi iter. Zıt kutuplar birbirini çeker. İki tarafta ben haklıyım derse netice de kavga çıkar geçim olmaz. Yani karı kocadan birisi fani olursa geçim olur. İkisi de diri ise geçim olmaz. Peki, ikisi de fani ise ne olur? İkisi de fani ise o evde ilahi aşk başlar.

-Evliyanın korkusu kalb kırmaktır. Hiç ölünün diri ile kavga ettiğini gördünüz mü?

-Abdülhalık Goncdüvani hazretlerine bir genci meth etmişler. O da merak edip ziyaretine gitmiş. Biraz sohbet ettiklerinde genç demiş ki, "Rabbimin rızası cehenneme girmemde ise girerim." Abdülhalik Goncdüvani hazretleri buyurmuş ki, "Senin işin bitmiş! Zira hep mimli, yâni "ben"li konuşuyorsun. Mimli konuşmak ise nefistendir." Allah muhafaza eylesin.

-Başarı nedir? Manisi Nedir? Başarı, öldükten sonra ahirette işe yarar şeydir. Ahirette işe yaramıyorsa, o başarı değildir. Manisi insanın kendisidir. İmamı EbuYusuf
hazretlerinin mühür olarak kullandığı yüzüğünde "men amile bi re'yihi nedime" yani,
kendi aklı ile hareket eden pişman olur, yazılıydı.

-Muvaffak olmuş kime denir? Muvaffak olmuş, yaptığının faydasını ahirette görene denir.

-Ehli sünnetten kimseye zarar gelmez. Ehli sünnet fitne çıkarmaz, isyan etmez. Baştaki kâfir bile olsa, habeşi köle bile olsa ona isyan etmez. Tarih boyunca böyle olmuştur.

-Haset eden mesut olamaz.

-Kriz insanın içindedir, dışarıda kriz yoktur.

-Üç halde bulunmamalıdır: 1- Müşrik, 2- Kâfir, 3- Rai... Bu üç kimsenin duası kabul olmaz. Rai, kendi aklına göre hareket edendir. İslamiyet geldi akıl gitti. (Yani akıl tek başına doğru yolu bulamaz, bulabilseydi Peygamberler gönderilmezdi.) Hazret-i Ali buyuruyor ki: "İster alim, ister zalim, ister fasık olsun başınızda birisi bulunsun, yalnız olmak şeytanla beraber olmaktır." İki kişi olsa biri emir tayin edilir.

-Dinin emirlerine uymak birinci şarttır. Büyük engel insanın kendisidir. Nefsimize uymak en büyük engeldir. Bu hiçbir düşmana benzemez. Çünkü o doğrudan Allahü teâlâya düşmandır. Çocuk doğarken insanın içine düşmanlık koydu. Her faydalının karşısında zararlısını yarattı. Mektubât-ı Rabbanîde "Kelime-i tevhid içimizdeki düşmana karşı tek ilaçtır." buyurulmaktadır. Bir içimizde, bir de dışımızda düşmanlar vardır. Dış düşmanlar belli biz içimizdeki düşmanı halledelim. Tevbe edelim. Kaza bela ancak dua ile gider.

-Her yerde doğru birdir. Muvaffak olmak iki şeye bağlıdır: 1) Doğruluk 2) Sevgi ile yaklaşmak ve herkesle barışık olmak...

-Kim Allah içinse, Allahü teâlâ da onun içindir.

-İbadet için abdest şarttır, ticarette de doğruluk şarttır.

-Dinimizde bir şey istemek zillet, bir şey vermek izzettir.

-Su bir taşı eritirse Allahü teâlânın zikri benim kalbimi eritmez mi? Kap kapalı
olursa su nereye dolar, kabımızı açık tutmak gerekir.

-Bişr-i Hafi hazretlerinin evine gelen zat, hür müsün köle misin, dedi. Hürüm diye cevap verince bırakıp gitti. Peşinden koşarak niye gidiyorsun diye sorunca, sen hürüm dedin. Kulum deseydin kulluğunu bilirdin, diye cevap verdi.

-Köpek olan eve rahmet melekleri girmez. Kalbde de dört köpek ulumaktadır:

1- Kibir

2- Kıskançlık

3- Öfke

4- Şehvet.

Demek ki kendini beğenmemek, başkasındaki bir nimeti kıskanmamak, öfkelenmemek ve şehvete kapılmamak gerekir.

-Yolunu şaşırmış bir kimseyi, doğru yola çevirmek, on tane kâfirin imana gelmesinden daha sevaptır.

-Her zevalin bir kemali ve her kemalin bir zevali vardır. Eğer zeval vakti gelmişse bunu kimse durduramaz, yok eğer zeval vakti gelmemişse bunu kimse öne alamaz. Ayağımıza bir diken batsa bunu, bir günahımız sebebiyle oldu bilmeliyiz.

-Hayır görünende şer, şer görünende hayır vardır.

-Abdullah-i Dehlevi hazretlerine birisi gelmiş, "Efendim himmet istiyorum" demiş. Mübarek buyurmuşlar ki; "Ben evden birşey getirmedim" Hocasına işaret buyurmuşlar. Eğer hocasına gitseler o da kendi hocasına gönderecektir. Allah adamları işte böyledir. Evden bir şey getirmezler.